23 Aralık 2013 Pazartesi

CENNET 'BATI'!.. Cem Yağcıoğlu

CENNET 'BATI'!

''Hillary Clinton, eski ABD Dışişleri Bakanı, New York Senatörü ve First Leydi olabilir ancak bunlar İngiliz trafik polisinin arabasına park cezası kesmesine engel değil.'' Hürriyet Gazetesi

Haber, okuduğunda bazılarının çok hoşuna gidebilir; hatta kendilerini aşağılamak için bir fırsat dahî olabilir.. ''Abi ya adamlardaki demokrasi anlayışına bak, kimseyi takmıyorlar'' gibisinden hayranlık cümleleri kuranlar çoğunlukta olabilir.

Zaten bu haberi hazırlayan 'zavallı' da; yüksek ihtimalle aldığı eğitim neticesinde kör bir 'batı' hayranlığı etkisinde 'aşağılık kompleksine' yenik düşmüş 'yarı aydın' diyebileceğimiz bir zât-ı muhteremdir!..

Oysa yukarıdaki haberin aslı ya da amacı; 'batı'nın kendi toplumlarını 'bakın biz ne denli ileriyiz ki, sıradan halk ile devletin üst katmanlarında yer alan bizler arasında hiç bir fark yoktur'u ikna çabasıdır.. Yani kendi halkına yönelik bir psikolojik savaş taktiği.. yersen..!

Ama ne var ki, bizde çoklukla görülen 'annesi kapıcı olan kız' sendromuna sahip birilerince bu komedi yenmekte ve hatta gıpta ile haber bile yapılmaktadır.

Oysa 'batı'nın devlet adamlarının kirli ilişkilerini bilmeyeniniz yoktur; İngiliz bakan ve milletvekillerinin -diğerleri de dahil- yasa dışı ticaretlerden nasıl nemalandıkları, uyuşturucu trafiğinde nasıl bir rol üslendikleri aklı başında olanlarca mâlûmdur..

Rüşveti bile kendisine yamamaya çalışan içimizdeki komplekslilere şunu söylemek doğru olur; bugün amerika denen -abd- ülkede rüşvet vermeden adres tarifi bile alamazsınız, hayır çok şey bilmenize gerek yok; seyrettiğiniz abd yapımı filmlerden bile bunu rahatlıkla öğrenebilirsiniz..

Ama pardon; siz çıktığı deliği beğenmeyenlerdendiniz değil mi! çok özür.. .çok pardon.. -buradan da fransızcaya ne denli hakim olduğum sonucuna varmışsınızdır umarım-..!

Evet bugün 'batı'nın yaşam kalitesi ve daha pek çok şeyi bizden ileridir; bırakın devletleri, tek başıma ben Hindistan'ı altı yüz yıl sömürseydim, dünya insanlığını refaha ulaştırırdım..!

Adamlar tüm dünyayı acılara boğarak elde ettiler bu sahte cennetlerini ve halen devam etmekteler.. siz böyle bir cenneti arzu ederken, ona gıpta ile bakarken hayatı cehenneme dönenlere dönüp bakmazsınız!.. lafım üzerine alınacak olanlaradır..

Yani diyeceğim o ki; bir şeylere öykünürken, 'bedel'inin ne olduğuna bakın! Diğer halkların kanlarını emerek kendi halkına refah sağlanıyorsa.. ben kendi adıma bu refahı istemiyorum!..

Kaldı ki 'batı' ülkelerinde bankacılık denilen sömürü tuzağının pençesinde olanlar tıpkı bizde olduğu gibi 'orta sınıftır', yani kirli paranın 'batı'ya kazandırdığı tek şey 'kanalizasyon' sistemidir! her yağmurda alt katları su basmaz..

Eroin kaçakçısı bir babanın oğluna sağladığı imkanlar mı, yoksa geçimini limon satarak alnının teriyle kazanan bir babanın kıt kanaat sağladığı ya da sağlayamadığı imkanlar mı yücedir!

cevap burada yatmaktadır! öykündüğünüz bir resmin arka planında ne yatıyor ona odaklanın; görünenden haz alırken görünmeyen tarafta yaşanan acılardan bîhaber olmayın..

Önce kendinize âdil olun!..


Cem Yağcıoğlu 16-10-2013


https://www.facebook.com/photo.php?fbid=654546444580039&set=a.211283165573038.56966.190422044325817&type=1&relevant_count=1

Tehlike; BİLDİĞİNİ SANANLARDIR! (YANILSAMA).. Cem Yağcıoğlu

Tehlike; BİLDİĞİNİ SANANLARDIR! (YANILSAMA)..

Yıllardır; Yılmaz'ları, Dündar'ları, Coşkun'ları ve diğerlerini ve niyetlerini yazdık durduk; şahsi gıcıklığımız mı vardı! veya alıp-veremediğimiz bir mevzu mu vardı! yoktu..

İlişkilerini biliyorduk, bulundukları yerlerde nasıl ayakta kaldıklarını biliyorduk! 28 Şubat meselesinde izledikleri yolu biliyorduk, -öncesini sonrasını- milyon dolarların havada uçuştuğu transferlerde -Atatürkçülüğün- değil, 'gaz alma' metodunun nasıl uygulandığını biliyorduk!

Fazlasını da biliyoruz; ancak siz de bilirsiniz ki; demokrasilerde haklı olan değil, güçlü olan kazanır, en azından demokrasi diye yutturulan rejimlerde..

Birileri başından beri neyin amaçlandığına değil, hep neyin yazıldığına bakarak fikir yürüttüler; oysa en başından beri içimize giren 'virüs' bizimle aynı kılıkta yol almış ve almakta.. işte görünenle aldatılanlar, görünmeyen tehlikenin bugün bile farkında değil!ler.. yazık ki onlar; her zaman, söylenmeyenin değil, söylenenin peşinden gittiler.. bir fotoğrafa, iç acıtan bir cümleye tav oldular.. kuyruk oldular çoğala-çoğala...

Sorduk! dedik ki; ‘bunca yıldır Milletin parasını 'iç' edenleri ortaya dökecek araştırmacı gazeteci yok muydu? diye.. vardı; ancak paralarını hortumculardan alıyorlardı.. -onları da anlamalı- bunu anlayamayan birileri; iki cümle lakırdıya, üç cümle gaz alıcıya tav oldular..

Bugün dünya medyasında belli çıkar ilişkilerini yönetmeyi bilmeyenlerin ya da bu ilişkiler çerçevesinde alması gerektiği rolü beceremeyenlerin para kazanmasına imkan yoktur! Bu gerçek bizim ülkemiz için de geçerlidir! Aklı başında olan herkes, hiçbir şey bilmese bile düz mantık yürütmeyle bu gerçeğin farkına varır..

Bugün içinde bulunduğumuz vahametin baş sorumlusu medyadır; siz iktidarları değiştirseniz de -değiştirdiğinizi sansanız da- aslında medyanın planı dışına çıkamazsınız! Çıktığınızı sanmanız bile, yine medyanın yarattığı yanılsamanın neticesidir!

Bu medya, babasının hayrına milyon dolarları dağıtmaz! İnsanlık bu gerçeğin ayırdına vardığı gün 'baron'ların ipliği pazara çıkacak demektir!

'Baron'ların ekmeğine yağ sürenleri baş-tacı yaptığınız sürece 'saklı gerçek' tüm insanlık için bilinmeyen olmaya devam edecektir!

Derin uykuda olanlar değil; asıl tehlike ayakta uyuyanlardır; çünkü onlar, öğretilenin 'doğru' olduğu zannıyla ahkam keserek, çoğu kimseyi de yanlışa sürüklemektedirler!

İşte tehlikenin a-babası buradadır!

İnsanlık 'sahte cennet' hayalleriyle cehenneme sürüklenmektedir.. ya da illa da ateistseniz, aydınlık hayalleriyle karanlığa gömülmek diyelim.. anlaşılır olması bakımından! Sona doğru gidilen bu yolda inanan inanmayan ayrımı yapılmamaktadır, haberiniz olsun.. umurlarında bile değilsiniz!..

Hedef; insan ve dölüdür!..

Cem Yağcıoğlu 07-10-2013 17.05

saklı gerçek: birilerinin bildiği ve dünyayı şekillendirmeye çalıştığı kadim bilgi.. derin karanlık ve mirası..https://www.facebook.com/photo.php?fbid=649273648440652&set=a.211283165573038.56966.190422044325817&type=1&relevant_count=1

HER YERDELER.. Karanlık Çöküyor.. Cem Yağcıoğlu

https://www.facebook.com/photo.php?fbid=659887224045961&set=a.211283165573038.56966.190422044325817&type=1&relevant_count=1

HER YERDELER.. Karanlık Çöküyor..

Sarıgül ziyareti iptal! Kılıçdaroğlu'na yol göründü..

Ricciardone ile özel görüşme sonuç verdi ve Kılıçdaroğlu abd'ye gidiyor.. peki, gitmeme gibi bir durum söz konusu olabilir mi! komik olmayın..

Bu ülkenin kaderi bu!

Sağ düşünce 'sol'u satın alalı uzun zaman oldu; yoksa siz hala emekten mi yanasınız.. güldürmeyin beni; bugün insanlık çılgınlar gibi küresel sermayeyi ihyâ etmek için seferber..Nasıl mı?

Bankalarda canhıraş çalışanlar bizleriz.. canına okuyoruz haricimizde kalanların. Vergi dairelerinde canavarlar yaratıyoruz, küçük esnafın imiğini sıkan. Şehrin en şaibeli adamını belediye başkanı seçiyoruz, zabıtalığını yapabilelim diye..

AVM'leri hayatımızın vazgeçilmezi yaptık, tabletini kapan tüm önemli adamlar iş peşinde.. eğilip bakıyorum, feyste; kadın kısmısı ya da tersi peşinde.. uzaktan baktın mı 'ceo' mübarek.. ne kadar kamyon arkası söz varsa revaçta, küçük Nazım'lar sarmış etrafı, kimileri bertolt brecht misali; halkın tanımından habersiz, halkçı ama..!

Sermayeye mahkûm etmişiz kendimizi; yoksa siz büyük alışveriş merkezlerini ya da zincir yiyecek-içecek mağazalarını alt komşu Rıza Abi'nin mi sanıyorsunuz..!

elimizde bir çay ocaklarımız kaldı; önce terzilerimizi götürdüler, berberler baktı, sonra berberlerimizi götürdüler, reklamcılarımız baktı.. eğitim sistemini satın aldılar; 'kolej' dediler sıraya girdiniz, hastanelerimizi otel sıfatına soktular.. kendinizi önemli sandınız..

nihayet, abd'den selam almayanı adam yerine koyup seçmediniz; gerçi önünüze de onları getirmediler; bi zahmet neden diye sormadınız, ne verirlerse yediniz.. YEDİK!..

''Kürdistan başbakanı Neçirvan Barzani'yi ziyaretimizde bize gösterdiği sıcak ilgiden dolayı teşekkür ederiz'' diyen çıyanı, yıllarca adam sıfatıyla selamladınız; programlarını zirveye taşıdınız..

Diyeceğim o ki; Kılıçdaroğlu'nun abd'ye gitmesi normaldir.. gitmemesi saçma olur ve hatta ters bir 'tezgah' olarak ileride önümüze de sürülebilir.. o zaman onu da yazarız.. işimiz bu..

Arada, bir paket makarnanızı da bakkal Hüseyin abiden alın, on kuruş fazlasından batmazsınız; belki o da sizden ayakkabı alır..

Kendi kendinize sahip çıkın; yoksa ne kadar 'pagan' artığı varsa size sahip çıkacak.. aklınızda bulunsun..

İçtiğiniz ya da gittiğiniz kahvelerin logosuna bir bakın; tesadüfler mi kaderinizi belirliyor.. yoksa kaderiniz bir tesadüf mü!..

Yoksa siz bu heriflerde gerçekten 'tek tanrı' inancı olduğunu mu sanıyorsunuz.. Dinler arası diyalog dedikleri başka bir şey; iflâhınızı kesecekler.. aklınızda bulunsun..

Hedef sizsiniz.. hedef insanoğlu!..

Kendinize acımıyorsunuz, bari çocuklarınızı düşünün; sabah akşam sermayenin kucağında uyutmayın onları, arada kulaklarına insana dair bir şeyler fısıldayın.. iyi insan olmaları, kariyer sahibi olmalarından daha iyidir.. torunlarınız için..

Tanrı var! veya yok..

ama tanrı ya da tanrıları kullananlar ilk günden bu yana var ve tehlike onlardır; çünkü dünyayı onlara sattık!.. abd''de de varlar, Çin'de de, Rusya'da da, Kore'de de, Japonya'da da, bizde de.. her yerdeler..

çünkü onlar; uzun-kısa, büyük-küçük, var-yok gibi.. aydınlığın karşısında 'karanlık' yandır.. madde-anti madde misali.. karanlık çöküyor ve maskesi 'aydınlık'.. her yerdeler..

benden demesi..

Cem Yağcıoğlu 26-10-2013

Tüm Dünya Milletlerine İlan Ediyoruz!.. Cem Yağcıoğlu

Tüm Dünya Milletlerine İlan Ediyoruz!..

Bugün içinde bulunduğumuz süreç, insanlığa karşı girişilen ‘linç’ hareketinin dünya çapında ve acımasızca sürdürüldüğünün kanıtlarıyla doludur! ‘Dinler arası diyalog’, ‘barış’, ‘kardeşlik’, ‘etnik köken’, ‘demokrasi’ ve bu tür insani ve de vicdanî manası bulunan kelimelerin ardına gizlenmeye çalışan ‘çete’; tarihte eşi ve benzeri görülmemiş bir ittifakla ‘İslam’ dünyasına savaş açmış görünse de; bu savaş, özü itibarıyla din-dil ve ırk ayrımı gözetmeksizin tüm insanlığa karşı sürdürülmektedir!..

Tüm dünya milletleri şunu bilmelidir ki; bu savaş, Hıristiyanların ‘Haçlı Seferi’ değil, Siyonistlerin, tüm diğer dinleri kullanarak insanlığa karşı giriştiği ahlaksız ve de vicdansız bir savaştır ve hedef; Siyonist düşünceyi egemen kılmaktır! İşte tam da bu sebepten, din sömürüsü yaparak tüm Müslümanları acımasız bir katil gibi gösteren işbirlikçi medya ve sahipleri kendi özgün düşüncelerini gizleyerek Hıristiyan inancına sahip ve ancak
insani duygulardan yoksun olmayan milletleri de bu kirli savaşta kendilerine taraf yapmaya çalışmaktadır! Tuzağın en büyüğü buradadır; çünkü ilk ‘Haçlı Seferi’ denen yapılanmanın da arkasında yine aynı ‘çete’ ve işbirlikçileri vardı.

Hedef insanlıktır ve bu yüzden tüm dünya milletleri uyanık olmak ve çocuklarının geleceğini yok etmek isteyen bu insanlık düşmanlarına karşı birleşmek zorundadır!..

Biz ‘Türk Milleti’ olarak, bugün sergilenmekte olan kirli savaşta tarafız! Tarafımız, ‘insanlıktır!’…

İşte tam da bu sebepten, tüm dünya milletlerine ilân ediyoruz ki; küresel çetenin uzantısı olan bugünkü hükûmet ve işbirlikçi yapılanmalar, ‘Türk Milleti’ni temsil etmemektedir! Bugün ABD’nin ve de İsrail’in taşeronu konumuna sokulmak istenen ve dışarıya karşı öyleymiş hissi uyandırılan ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin böyle bir aşağılık projede yer alması mümkün değildir; biz, ‘Türk Milleti’ olarak bu aşağılık durumu reddediyor ve tüm dünyaya bu reddi ilân ediyoruz!..


Cem Yağcıoğlu 04-04-2013

Yabancı dillere hakim olan okuyucularımızın ve de DAVA'mızın takipçilerinin bu metni diğer dillere çevirerek yabancı ülke forumlarında yayınlamaları önemlidir!..

24 Kasım 2013 Pazar

KEMALİZM EVRENSELDİR!.. Cem Yağcıoğlu


Bu DAVA'nın iyi askerlere..
iyi iletişimcilere..
iyi bilişimcilere..
mühendislere..
hukukçulara..
ve daha pek çok şeye ihtiyacı vardır..

İşte bu noktada 'Milli İrade Bildirisi' hareketinin sorumluluk alarak devreye girmesi hayati önem taşımaktadır..

Hazırlanmasında bulunduğum sonradan bazı teorik fikir ayrılıklarından dolayı imzamı geri çekmiş olmama rağmen.. yine de görünürde en iyi alt yapı ve kadroya sahip olan bu hareketin bir an önce konferans ve panel birlikteliğinden çok daha ciddi bir yapılanmaya gitmesi esas olandır..

DAVA'nın sermaye ayağı eksiktir! Bugün Türkiye'de ulus devleti savunanlar beş parasızdır!.. Kemalistler beş parasızdır!..

Karşı devrimcilerin arasındaki dayanışmanın bizdeki karşılığı, sosyal platformlardaki arkadaşlık gruplarından öteye geçememektedir ve bu yanılgının sonuçları 'kürdistan'ın ilanına doğru gitmektedir!

Bu yokluğa bir çare bulmadan insanların mesailerini istemek ve DAVA'ya yönlendirmek hayaldir; iş, yazma-çizme ve panel düzenlemekten öteye gidemez! Gitmemektedir zaten!..

Bu sorun nasıl aşılır, nasıl sömürüye dönmeden sağlıklı bir yapı kurulur bilemiyorum.. ciddiyetle ve ivedilikle ele alınması gerekmektedir!.. Ben, cebinde parası olmadığı için bazı toplantılara katılamayan 'yazar'ların varlığını biliyorum.. gerisi malumunuz..

Çocuklarımız cemaat vakıflarının elinde esir! Atatürkçü sanılan okullar bugün Türkiye'nin en pahalı okulları konumundadır ve her yıl göstermelik bir iki burs ile göz boyamaktadırlar..

Bugün ülkemizde yaşanan bir sınıf mücadelesi değildir; işgal, had safhaya ulaşmıştır.. Meseleye bu gözle bakmayanların derindeki niyeti farklıdır! Dünyada sınıf mücadelesi kalmamıştır; ezen ve ezilen vardır ve ezilenler, dünya nüfusunun yüzde doksan beşini oluşturmaktadır.. dolayısıyla yutturmaca bir sınıf mücadelesiyle sorun çözümlenemez; zira saldırı tüm insanlığadır!

Bu saldırının karşısında duran herkes 'faşist' ilan edilerek, evrensel faşizmin yüzü gizlenmektedir! Geleceğin resmi; sınırsız özgürlüğün sonrasında doğacak olan anarşinin hemen ertesinde şemsiye misali tüm insanlığı saracak olan totaliter bir rejimdir!

Devletlerden temizlenen dünyada şirketlerin egemenliği kurulacak ve hemen ertesinde tek bir şirket ve köle insan modeli!..

Bu yüzden bizim mücadelemiz sadece bir vatan savunusundan ibaret değildir.. Çünkü 'Kemalizm', evrensel çözümler sunan ve tüm insanlığa hitap eden bir kurtuluş reçetesidir! Bunu halkımıza anlatmadan başarıya ulaşmamız hayaldir!

Bu halka doğruları anlattılar da.. anlamadı mı? Kim, ne zaman yaptı bu işi; de bu kadar eminsiniz!

Bunu bir keresinde Mustafa Kemal Atatürk yapmıştı hatırlarsanız.. sonuç ortada! Türkiye Cumhuriyeti!..

Halk yanlış anlamaz; yeter ki sen doğruları olduğu gibi anlat!.. Yeter ki bir kere de sen kapısını çal!..

Bir kere de sen hatırını sor!..

Bu üstten bakmacılık da, ne ola ki..



Cem Yağcıoğlu 24-11-2013

23 Kasım 2013 Cumartesi

Sadrazamın Torunları ve 'Atatürkçülük' Cem Yağcıoğlu


Atatürkçülerin içine düştüğü en büyük hatalardan biri de; dünyanın her yerinde olduğu gibi; ülkemizde de planlı bir şekilde cahil bırakılmış olan halkla barışık olmama halidir. Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün altı ok’undan biri olan ‘halkçılık’ ilkesi, bu anlayışı tümüyle reddeder ve çoğu zaman da Mustafa Kemal’in ağzıyla lanetler. Şimdi burada herkesin bildiği cümleleri tekrarlamaya gerek yoktur; çünkü Atatürk’ün ağzından halkı küçültecek ya da aşağı konuma sokacak bir cümle çıkmamıştır.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve düşmanlarının bile ’büyük devrimci’ olduğu fikrinde mutâbık kaldığı bu ‘Adam’ın izinde olduklarını söyleyenlerin, bu halkla alıp veremedikleri nedir?
Sabahtan akşama eleştirdikleri dinci yapılanmaların arasındaki güçlü bağ, neden Atatürkçü olduklarını söyleyenlerin arasında bir türlü kurulamıyor? –Tabi buna biat kültürü deyip işin içinden çıkmak kolay; ancak kazın ayağı öyle değil..-

En azından bu yazının yayınlandığı tarihten en çok bir ay öncesinde ülkenin önde gelen Atatürkçü(!) aydın(!)larıyla bire bir görüşmeler yapıldığını, kendilerinin ‘ortak ulusal bir yapı’ içerisinde mücadeleye davet edildiğini ben biliyorum; peki ya sonuç... Kimi partisine davetle yetindi, kimileri de ‘hayal’ görüldüğünün altını çizerek bu birlikteliğe yanaşmadı! Ve bunların hemen hemen tamamını çok yakından tanıyor ve biliyorsunuz…
Ama Tayyip Erdoğan ile Numan Kurtulmuş pekala bir araya gelebiliyor; işte burada bizim yapmamız gereken, onların bir araya gelmelerini konuşmak değil, 'biz neden bir araya gelemiyoruz'un cevabını bulmak olmalıdır. Kilit soru budur!..

Yani mevzû, diğerlerinin ne yaptığı değil, bizim ne yapmadığımızla alâkalıdır; bu da, çok uzunca bir zamandır hiçbir şey yapmadığımız gerçeğiyle ilintilidir; işte buradan hareketle, kendi başarısızlıklarımızı halka yıkmak, halka fatura etmek ise işin en acı yanıdır. ‘Halk uyuyor’ demek son günlerde moda; peki, sen uyumuyorsun da ne oldu!

Senin dışında kalanlar ‘halk’ ise, sen nesin! Sadrazamın torunu mu!

Halk, dünyanın her yerinde kullanılan bir metâdır; güç odakları için senin kim olduğun, ne düşündüğün ya da ne kadar cesur olduğunun bir önemi yoktur! Ordinaryus profesör olsan da halksın onların gözünde, inşaatta sıvacı olsan da...

Medyada günün sabahından akşamına değin 'yurdum insanı' diye aşağıladıkları sensindir; haberi alkışladığın zaman seni ayrı tuttuklarını sanma; sokakta izin kaldığı sürece, kırk sekiz bin kitap okusan da sensin halk! Dışarıda kalansın sen; içlerine alsınlar diye çabalama, insan değiller ki; sen ne sanıyordun!..

Alt katta oturan Mehmet Efendi'den daha akıllı olabilirsin, belki.. belki yan komşun Melahat Hanım kadar ezilmiyor olabilirsin ve belki feministsindir de ve haklarını sonuna kadar biliyor  ve kolluyor da olabilirsin.. belki üst kattaki Sait Bey senin kadar anlamıyordur siyasetten ve belki kullanılıyordur, sence.. aykırısındır belki ve belki herkesin dinlediği müzikleri dinlemiyor, çoğunluğun zevk aldığı etkinliklerden hoşlanmıyorsundur ve hatta sen o kadar bilinçlisin ki;  niye onlardan bir olasın, diye düşündüğün de oluyordur!..

Diyelim ki ortanca dağları sen yarattın; resim, müzik, edebiyatta üzerine yok! Öyle konuşuyor, öyle tespitler yapıyorsun ki, duyanların ağzı bir karış açık kalıyor! Tanrının varlığından girip, yokluğundan çıkıyorsun, beş milyar ışık yılı ötedeki yıldızdan -daha dün oradaymışsın gibi- bahsediyorsun.. sağlıklı yaşam senden soruluyor, iyi bir şirkette yöneticisin ya da konusunda uzman dünya çapında bir doktor.. yabancı diller su gibi akıyor ağzından, Latinceyi bile yazacak kadar biliyorsun; zorlasan Urartu dilini de çözeceksin.. eee..?

Halksın kardeşim! Sen, ben, o, bu, şu, hepimiz halkız; en cahilinden en eğitimlisine değin.. ve bu düzenin sona ermesini istiyorsak eğer; kimseye burun kıvırmadan, kimseyi küçümsemeden, ortanca dağları kimin yarattığına bakmadan, itelemeden-kakalamadan birbirimize sahip çıkacağız; yoksa bu insanlık düşmanları hepimizin, yani tüm insanlığın canına ot tıkayacak ve biz de birbirimizi suçlamaya devam edeceğiz..
Cahilse, eğiteceksin; 'ben anlattım anlamadı' yok!

İlla da ateist misin! eyvallah.. halkın din simsarlarının eline düşmesini istemiyor musun! en baştan milletin dinine küfrederek bir yere varılamayacağını bileceksin -ve bileceksin ki;  herkesin senin geçtiğin yollardan geçme imkânı olmamış olabilir- ve kimseyi küstürmeden safına çekeceksin!..

İllâ da dindar mısın! eyvallah.. vatan kavramından yola çıkacaksın, seninle omuz omuza vermiş, memleket için varını yoğunu ortaya sermiş birini dışlamayacaksın, sırf senin inandığına inanmadığı için hain ve kâfir ilân etmeyeceksin! -ha senin dinin tebliğe mi dayanıyor; eyvallah.. tebliğini yapacak geçeceksin; gerisi seni ilgilendirmez!..

'Bu milletten bir b. olmaz'' mış!.. Sen kimsin!

Çok iyi resim yapıyor olabilirsin ve hatta senin olduğun ortamlarda fotoğraf makinesine bile ihtiyaç olmayabilir; o kadar gerçekçi resim yapıyorsundur ki, çizdiğin figürler canlandı canlanacak.. dünyanın en iyi müzisyeni olabilirsin, piyanonun tuşlarına dokunduğunda, sevdanın kuşları dile gelip tınılarıyla âlemi şenlendiriyor olabilir..

Sahip olduğun hiçbir özellik, seni diğerlerinden üstün kılmaz; zaten böyle düşünüyorsan bir yerlerde bir eksiklik vardır ya da ego kontrolünden sınıfta kalmışsındır; söyleyecek sözüm olmaz sana.. doğarken de, ölürken de suratımıza düşen çaresizliğin resmi bizi hep aynı kılar, gözyaşlarımız hep yanağımızdan akar; adamsan, çenenden toprağa damlar, kadınsan memende ağlar.. gerçi, adamlık da erkekliğe ait bir sıfat değildir ya, kâfiye hatrına...

Bugün diğerlerine göre bir şeylerin ayırdına varmış olman, bulunduğun yerden şehre tepeden bakıyor olman, elbette onca okumuşluğun, onca kafa patlatmışlığın neticesidir ve ancak; okuduğun okulun çatısında ve güneşin alnında sabahtan akşama kiremitleri dizen o ellerin de bir sahibi var.. hiçbir zaman senin imkânlarına sahip olamamış, hiçbir zaman ayaklarını boylu boyunca uzatıp bir ‘oh’ diyememiş;  tek göz odalarda, bekâr evlerinde havasız ve nefessiz ve emeğin nasırlaştırdığı elleri ve dökülen alın teri hatırına bile hiç saygı görememiş.. işte sen bugün o gökdelenden şehrin caddelerini seyredebiliyorsan ve akşam evine gittiğinde boynuna sarılan -kadının ya da erkeğin- varsa eğer.. çatıdaki kiremitlere değen ter damlalarının sahipleri var olduğu içindir!..

Bugün Atatürkçülüğün resmini nasıl çiziyorlar anlamış değilim; ancak, köylüsünden kentlisine değin toplumun her kesimini kucaklamış olan bir büyük devrimcinin taraftarı olduklarını iddia edenler, halkla aralarına böyle derin uçurumlar açacak söylemlerde bulunmaz. Çünkü halk demek; sen, ben, o, bu, şu; hepimiziz!
Peki,  sabahtan akşama milleti hor gören, küçümseyen ya da iki tane kendini bilmezin yediği haltlardan dolayı tüm bir milleti zan altında bırakanlar kim? Ya onların peşinden gidenler?

Bugün Türkiye Cumhuriyeti işgal altındadır; tabi işgalden ne anladığınıza bağlı olarak bu değişir; ancak aklı selim herkesin ortak düşüncesi bu yöndedir. 'Türklük’ kavramının anayasadan çıkartılma tartışmalarının yaşandığı bir ülke sizce ne altındadır; ben söyleyeyim; 'zan' altındadır!.. Çünkü bu ülkeyi Atatürk'ün ölümünden itibaren yönetmiş ve yönetmeye talip olmuş unsurların arka planında yatan saklı gerçek; 'Türk'lük şuuruyla sorunu olanların arasındaki muhteşem işbirliğidir! İşte bu işbirliğinde belli makam ve mevkilerde görev almışların ve bir şekilde bu planın dışında kalmış olanların ortaya koyduğu gaflet, bizi de 'zan' altında bırakmaktadır.. bundan dolayıdır ki; kimsenin bir başkasına suçu atmak gibi bir lüksü yoktur; bugün bu ele geçirilmişliğimizde bizlerin payı da büyüktür!

Eğer biz bugün toplu intiharın eşiğindeysek; suçu, tek derdi evini geçindirmek olan ve belli sebeplerden dolayı cahil kalmış -ihtimalle bırakılmış- olanların üzerine atarak sıyrılamayız.. yara ,çok daha derindir!
Evet, bu Milletin büyük bir kısmı din simsarlarınca kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir. Bu tespiti çok iyi ve yerinde yapıyoruz; ancak Milleti uyumakla ithâm ettiğimiz uzunca bir süreçte biz ne yaptık ona bakmak lazım. Bugün bile Atatürkçülük adı altında kimlerin peşinden gidildiğine baktığımızda; acaba uyuyan sağ tarafımızdan öte, sol yanımızın çok daha derin bir uyku içerisinde olduğu gerçeğiyle yüzleşmek.. onu bile beceremiyoruz ey Millet!..

Hep diğerlerinin nasıl sağlam bağlarla birbirlerine bağlı olduklarına, nasıl örgütlü olduklarına, nasıl yardımlaştıklarına öykündük durduk; elbette kirli bir çıkar yapılanması idi bu birlikteliklerin temelinde yatan.. Ancak hedeflerine emin adımlarla yürürlerken, 'Biz' ne yaptık ayrışmaktan ya da DAVA'yı saptırmaktan başka! Karşı taraf onlarca yazılı ve görsel basını ele geçirirken, aylık bir lira karşılığında yayın yapan hangi kuruluşa destek verdik, hangimiz; bir sürü zor şartlar altında yayın yapan internet sitelerine bir telefon açıp; ''kardeşlerim bir şeye ihtiyacınız var mı?'' dedik!..  Geçen yazımda da değindim; sırf Atatürk adını kullanıyor diye Türkiye'nin en pahalı okullarına -kolejler- çocuklarınızı yollamadınız mı!

Atatürkçülük ve kolej!..  İnsanın bir yerleriyle gülesi geliyor...

Çocuklarınızı ingilizceyle boğuyorlar ve bunu eğitimin gereği diye yutturuyorlar ve sizlerden birileri de çıkıp, ''bu halk uykuda, uyanmaz daha'' diyebiliyor ve ben de bu büyük Atatürkçüye(!) diyorum ki; ''ey ahmak, hadi halk dedin kendini ayrıştırdın, eyvallah; peki senin bu derin uykudan uyanmaya niyetin var mı!''!.. yoksa yine bana edeceğin küfürle mi geçiştireceksin yüz yıllık gafletini!..''

Yine bir yazımda bahsetmiştim ve demiştim ki; ''yabancı dil konuşmakla medeniyet olsaydı, bugün tüm sömürge ülkeleri medeniyetten kırılıyor olurdu!''.. Elbette 'yabancı dil eğitimi' şarttır; ancak 'yabancı bir dille eğitim'; devşirilmiş beyinlerin efendilerine hizmetinden başka bir şey değildir.. Gerçi bu konuda Oktay Sinanoğlu gibi bir büyük aydınımız varken bize söz düşmez, saygıyla anıyorum ve sağlıklı, uzun ömürler diliyorum..

Bu yazı bitmez.. kitaba çevirsek basan olmaz; en iyisi burada bitirelim; son sözüm:

Halk olmadan devrim olmaz, olursa rengi, kırmızı beyaz olmaz!..


Cem Yağcıoğlu/21-10-2012



22 Kasım 2013 Cuma

İÇİMİZDELER!.. Cem Yağcıoğlu




Neden yazmıyorsunuz diyenlere kısa bir cevap vererek başlayayım; bana ait bir dünyada kendi fırtınama tutuldum, savruldum.. Soran, mesaj atan, e-posta ile halimi hatırımı soranlara teşekkürlerimle, açıklamam budur.. sağlıkla..

Son dönemdeki olaylara bakışım yine aynı; yani farklı.. Kızlı erkekli öğrenci yurtlarından tutun, barzani efendinin baştacı ediliş olayına değin, hemen hepsi aynı ‘tezgah’ın ürünü!

Uçları çatıştır, ortayı ayrıştır ve kargaşa düzenini  hâkim kıl!

Tayyip; dershaneleri kapatacağım, dedi.. bizim sözüm ona Atatürkçü!lerimiz birden dershane fanatiği kesildi. Resim bu!.. Bu işin içinde ne gibi hesaplar var, nasıl bir koz paylaşımı, nasıl bir düzen savaşı var, bunları anlatan yok!

Hangi aklı başında bir insan, eğitim sisteminin içine giren bu virüsü savunabilir ki..

Çık şunu söyle açık yüreklilikle; ‘Tayyip efendi neyin peşinde bilmiyorum, ancak dershanelerin kapatılması fikri her şekilde doğrudur.’

Tayyip efendinin neyin peşinde olduğunu da ben söyleyeyim; padişahımız raydan çıkmıştır, abd’de hakim lobi olarak bilinen ‘Yahudi lobisi’ kan kaybetmeye başlamış, ‘German’lar daha etkili konuma gelmiştir. Zaten işin aslı ve daha derini ise; Kraliçe’nin ‘Gül’ü şövalye ilan etmesinde saklıdır.. Yani anlayacağınız; Avrupa Birliği diye bir şey yoktur, abd vardır, Almanya vardır..

Yakın tehlike, cemaat ile diğerleri birbirine kırdırılacak –burada sorun yok- ancak az önce söylediğim gibi yakın olan tehlike..

Sözde Atatürkçü ya da ulusalcı ve halkın teveccüh göstereceği; ki bu iş, Uğur Dündar’ın bir iki açık oturum düzenleyerek çok basit halledebileceği bir konudur.. bakınız Melih Gökçek, Kılıçdaroğlu düellolarına..

Oysa Melih Gökçek’in karşısına kimi çıkartırsanız çıkartın, halk düşünmeden onu destekleyecektir.. yani bu bir oyundur ve bu oyunun aktörleri size çok Atatürkçü gelecektir, tıpkı bugün olduğu gibi.. Çünkü bugün Atatürkçülük diye sunulan kandırmacanın temel dayanağı; karşı taraf ‘ahlak’ı mı savunuyor, siz ahlaksızlığı savunacaksınız şeklindedir; yani düşünmeden, üretmeden ‘ret’ politikası!. Böyle bir Atatürkçülük olabilir mi! Olur.. çevrenize bir bakın nasıl oluyor görün..

Bu halka ‘Kemalizm’i anlatmadan bir yere varmamız imkânsızdır! Bu işin önde gelen aydınlarının öncelikle bu absürt handikaptan kurtulmaları esas olandır!.. ‘’Halk henüz Kemalizm’i anlamaya hazır değil’’miş, yanlış anlayabilirmiş!..

Bugün anlatmazsak, ne zaman anlatacağız merak içindeyim..

Bayramdan bayrama, On Kasım’dan On Kasım’a oluşturulan kalabalıkların görsel şöleni, şu an içinde bulunduğumuz vahameti bertaraf edebilecek eylem biçimleri değildir; ancak bu görsel şölenlerden geçinen, gelir sağlayan, gazete satanlar şunu çok iyi bilmelidir ki; ellerinde tuttukları aktif gücümüzü pasifize etmenin hesabını bir gün mutlaka ödeyecekler!..

Bayram kutlayarak ihanetle mücadele ettiğini sananlara ne demeli; aferin ‘on’ otur mu demeli!.. Aymazlığın eğitimli halleri bu olsa gerek; ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ demiş büyük 'Önder'!..

Memleketin peşkeş çekilirken de ‘seviş’ demişti zaten.. aynen devam, ama aktifliğiniz ne kadar sürer bilemem, sonrasında 'yandım anam', diye bağırdığınızda muhtemelen biz gitmiş olacağız..

Pek çoğunun anlamadığı ya da anlamak istemediği mevzu şu zannımca; her ne olursa olsun, sonuç ne olursa olsun bir şekilde yaşarız düşüncesinin tutarsızlığıdır.. elbette onursuz bir yaşam biçimini tercih edenler konumuzun dışındadır, onlar her şekil ve şartta ve ortamda hayatta kalmayı başarırlar; zira nefes alıyor olmak bile başarıdır onlar için.. 

Sözün özü; cemaatle ters düşenler cemaatle birlikte bertaraf edilecektir; kürdistan hedefi gerçekleştiğinde bu işe vesile olanların da işi bitecek.. yerine Sarıgül-Kılıçdaroğlu vesaire tarzı sözüm ona Atatürkçü cenaze levazımcıları getirilecektir, CHP’deki değişim iyi gözlendiğinde resim ortadadır; iş, CHP tabanının iknasına kalmıştır; bu da ‘soroz’ çocuklarının ev ödevidir..

Bu oyun asırlardır oynanan bir oyun.. Osmanlı’da ‘Türk’ unsuru nasıl bertaraf edildiyse aynı düzmece oyun bugün de sergilenmekte, şartlar neredeyse eşit hale getirilmektedir. Türk’ün elinde sermaye yoktur; dolayısıyla ekonomiye hâkim azınlık ve sabetayist  gruplar iktidarla rol paylaşımı yaparken, iktidara karşı şekillenen ve büyümesi muhtemel ‘ulusalcı’ güçlerin de içine sızmış durumdadır! Tehlike buradadır!..

‘Virüs’ taktığı maske ile kalabalık kitleleri ve bilhassa gençliği hakimiyeti altına almış ve kalabalıkları, bayram ve tören kıtaları haline getirmiştir.. Tehlike buradadır!..

Her şey göz önünde cereyan ederken ve planlanan ihanet adım-adım yaklaşırken, kitleleri Atatürkçülüğün kalesiyiz cümleleriyle aldatanların ‘kürt’ ve ilanı eksik kalan ‘kürdistan’ konularında tepkisiz kalması.. aslında ‘tezgah’ın büyüklüğü hakkında aklı olanlara pek çok ipucu vermektedir..

İlerleyen süreç içersinde ‘Türk’ün bütün dayanak noktaları birer-birer çökertilirken ve bu çöküş çıplak gözle seyredilirken; sözüm ona bazı Atatürkçü geçinen aydınların bu ihanetin üçlü sacayağını açıklamaktan kaçınıyor olması.. Tehlike buradadır!..

Emperyalist batıyı herkes dile getirdi, eyvallah!..
İşbirlikçi iktidar ve muhalefeti de dile getirdiler.. ona da eyvallah!..

Peki akp iktidarı kesinleştiğinde buna karşı büyümesi muhtemel tehlike olarak görülen ‘Kemalist’ kalkışmanın önüne geçmek için Atatürkçülük kime ve kimlere yamandı! Neden bayramlarda ve seyranlarda onca kalabalığa rağmen iktidar geri adım atmadı! Ve fütursuzluğuna en başından bugüne değin devam etmekte.. ya da edebilmekte..

Çünkü din, nasıl simsarlarca ele geçirildiyse, Atatürkçülük de aynı ‘tezgah’a hizmet edenlerce ele geçirilmiştir.. Tehlike buradadır!..

Kemalist düşünceye dayanmayan hiçbir mücadele şekli yaklaşmakta olan sonu değiştirmeyecektir; bu sebepten aklı başında ve ulus-millet sevgisi olanların bir an önce; sağcı-solcu ya da ülkücü-devrimci ayrışmalarına girmeden bir araya gelmeleri ve anti emperyalist ve aynı zamanda anti kapitalist olan Kemalizm etrafında saf tutmaları öncelikle şart olandır..

Mevzu sadece toprak mevzusu değildir; ihaneti bu şekilde açıklayanlar ya eksik bilgi sahibidir ya da aymaz! Mevzu; Türk unsurunun ortadan kaldırılması meselesidir.. ki bu tahlilin; tarihi, dini ve de bilimsel izahı çok eskilere dayanmaktadır ve insanlık tarihini bire-bir ilgilendirmektedir! Yani bu satırları bir ‘Türk’ün veryansınları olarak değerlendirmeyiniz; görünen odur ki; insana karşı bir saldırının ön ataklarını yaşamaktayız ve temel amaç ‘Türk’ diye betimlenen ırkı bitirmek değil ‘Türk’ün temsil ettiği ‘kadim uygarlığın’ izlerini silmektir!..

Amaç; insanlığın geçmişle olan bağını koparmaktır!..

Hep söylüyorum; eğer sıradan bir inanansanız, karşınızdaki güç.. şeytani bir güçtür! Açın ‘Kitap’ınızı okuyun..

Yok ben inanmam diyorsanız, karşınızdaki güç.. karanlık bir güçtür! Tarih okuyun.. (onların yazdığını değil, yazmadığını okuyun.)..

Şu an insanlık sıradan bir bilimkurgu filminin içinde gibidir; bugün seyrettiğiniz her şey yarın çocuklarınızın başına gelecektir! Çünkü işaret ediyorlar!.. haberleşiyorlar..

Bugün pitbull cinsi köpeği gen teknolojisiyle ortaya çıkaranların, şu an neyin peşinde olduğunu sanırım söylememe gerek yok! Bilim dünyası da çok önceden ele geçirilmiş ve insanlığın yararına olan projelere destek verilmezken, aksi projelere milyarlarca dolar para akıtılmaktadır.. buradan pay biçin, sonun başlangıcı nasıl bir şey diye..

Daha ileriye gideyim; domatesi düşürdükleri duruma insanı düşürecekler! Hedef insan dölüdür! Hedef insan DNA’sıdır!

Gen teknolojisi dedikleri; karanlığın içeriye sızdığı anın adıdır.. üç yaşındaki bir çocuğa nükleer santral emanet etmek gibi bir şeydir ve düğmenin başındakiler, emin olun sizin ve benim gibi ‘insan’ değildir!..

Çünkü bu hırs ‘insani’ değildir! Hiçbir canlı kendi ırkına ihanet etmez!

Yaşadığımız tüm absürtlüklerin temelinde bu büyük hesap yatmaktadır ve dediğim gibi hedef tüm insan ırkıdır!..


Bir yerde kaçak var, dikkat edin.. İçimizdeler!..


Cem Yağcıoğlu  22-11-2013 

20 Ekim 2013 Pazar

İYİ İNSANLAR GEÇİP GİDERKEN.. Cem Yağcıoğlu



Bazen gözleriniz dalar, yanı başınızdan hiç tanımadığınız biri geçer, aradan bir süre geçer ve sonra o kişiyi tanıdığınızı düşünürsünüz ve ancak simâ halen daha yabancıdır. Yani gözünüz bir yerden ısıracak gibi olmamıştır, sadece tanıdık gelmiştir, hiç görmediğiniz ve hiç tanımadığınız birine benzetmek nasıl olur, belki anlamsız olur ama size öyle gelir; gittiği yöne doğru dikkatlice bakarsınız, doğrulur biraz ileri gider daha ilerilere bakarsınız; lâkin aradan geçen sürede; giden yolunu almış, vakit de epeyi geç olmuştur.

Evli evine, köylü köyüne gider.. köy kaldıysa tabi; metropoller sağ olsun müebbet mahkûmlarını kucağına almış sonsuz uykularına daldırmakta nesilleri ve nesillerin pek de şikâyeti olduğu söylenemez.. gelecek olanlar hâriç.. gâliz küfürleri işitebiliyorum yüzyıllar sonrasından geçmişlerine uzanan.. kulaklarınız çınlamıyor mu?..

Bükün zamanı, yeri eşeleyin azıcık; tamam işte, bulduğunuz ilk solucan deliğine dayayın kulağınızı.. çocuklarınızın çocuklarının bağırtılarını duyacaksınız.. tabî yollarına insan olarak devam edebildilerse…

Sonra yatağa başınızı koyarken ya da henüz sevişmiş duşa doğru giderken ya da ne bileyim gecenin bir yarısı balkona çıkıp ay ışığını süzerken.. beyninizin en ücrâ köşesinde bir şimşek çakar, ‘tabi ya’ dersiniz. Evet o tanımadığınız kişiyi, gözleriniz bir yerden ısırmasa da, aslında tam da insanlığın başladığı bir yerden hatırladığınız gelir aklınıza..  zifiri karanlık bir gecede elleriniz cebinizde caddenin karşısına geçmek için bekliyordunuz. Yağmurlu bir geceydi, fırtına çıkmamıştı ama yakındı.. tam da o sıra, acı bir frenle arabasını sağa çeken bir adam kavşak trafiğinin tüm tehlikesine rağmen birden yola atlıyor ve sizin neden sonra fark ettiğiniz minicik bir kedi yavrusunu kucaklayarak yine aynı cesaret ve hızla kendisini arabasının yanına atıyordu.. işte o karanlıkta ve bir anlık da olsa gördüğünüz suratın sahibi, yine hiç tanımadığınız ve ancak gözünüz konusunda yanıldığınız, size tanıdık gelen simaydı. Bir süre etrafa bakındıktan sonra, yavrunun annesini arar gibi gözleri, sonrasında binip arabasına yoluna devam eden o adamdı. İşte o yüzden hiç tanımadığınız birinin arkasından bakakalmıştınız..

İyi insanların arkasından bakakalıyoruz. Gözlerimizin dalması ondandır ve ondandır iyiliğe dair sohbetlerimiz ve öykünmelerimiz.. hep arkasından bakakalışımızdandır özlemimiz..

İyi insanlar önümüzden geçip gidiyor. 

Öyle çok, tanrıcı bir adam değilim, sanmayın ki ateist-teist (meist) im.. değilim.. şimdi açarsam konuyu vaktinizi alırım, yaklaşık on iki milyar yıldır düşünmekteyim; sonuca varmış değilim.. varınca söz açıklayacağım; sırf bu yüzden sizin inancınız ne, diye sormayınız, bu düzlemde iyiliğe inanan diyelim, olsun bitsin..

İyi insanlara inanırım ben; onların milliyeti ya da kategorize edilecek özellikleri yoktur ve hatta gözümüzün önünden geçip giderlerken bile fark etmeyişimiz bundandır ve bundandır bir türlü iflâh olmayışımız..

Astragan kürk giyenlere takıldı mı gözlerimiz kadını keşfederiz; oysa yürüyen mezarlıktır o kadınlar üç kuruşluk bedenleriyle.. doğumdan hemen sonra katledilen Karagül kuzularının sessiz çığlıklarını kimsecikler duymaz.. Ve..

Ve..

Ve sıkı durun; dünyada kürk satışının en çok olduğu gün..

Tahmin edin..

14 şubat sevgililer günü!..

Sizin sevginizin de sevgilinizin de içine edeyim.. seviye düştü mü dediniz.. o zaman..

Sizin seviyenize de.. insanlığınıza da, sıfatınıza da edeyim..!

Dünyada her yıl elli milyondan fazla hayvan sadece ve sadece kürk yapımı için katlediliyor.

Kanada ve Çin bu katliamdan sorumlu tutulması gereken ilk iki ülkedir.. diğerleri de..

İşte bunca barbarlığın ve kalleşliğin hengâmesinde yaşarken, iyi insanların arkasından bakakalmamız bundandır!

Olamadığımıza, yapamadığımıza bakıyoruz aslında.. aslında neslimizin rol modelleri olmaları gerekenler dururken, lady gagalarla, magalarla tütsülenmemiz, kıçını fora edenlerle, gûyâ saçını kapatıp memelerini yelken niyetine kullananlarla oyalanmamız hep bundandır.. ve bundandır olmamız gerekene gıpta ile bakmamız ve ne yazık ki; kim olduklarını hatırlamayışımız.. hep ondandır..

Puslu bir gecede yalnız başınıza şöyle bir rıhtım turu yapayım dediğiniz olmuştur. Kayalıklara çıkmış, geceyi taşladığınız bir an.. hemen ilerinizde soğuktan büzüşmüş, yırtık ceketini yorgan yapmış nicelerini görürsünüz, belki acırsınız.. hepsinin çok farklı hikayeleri vardır, çoğu zaman vaktiniz yoktur dinlemezsiniz, hoş onların da anlatacak takatleri var mıdır o ayrı; ama duymadığımız ya da duymak istemediğimiz nice hikayeler gece oldu mu karanlığın içinde kaybolup gider.. oysa bir dinleseniz, oysa bir kulak verseniz..

ondandır, dizilere-filmlere konu olur balıkçılar ve sokakta kalanlar..

Siz-biz ne yaşıyoruz ki şu hayatta; uyu, kalk, seviş, yat, banka, kira, piknik, bayram, tuvalet, hastalık ve ölüm.. ya da..

‘oturuyorduk daha’, ‘çay içseydik’, ‘havalar da erken soğudu’, ‘bugün dünden sıcak’..

Ha sen akşam üzerileri golf diyorsun, ne güzel.. ayrıca iyi sevişiyorsun.. o da iyi. Başka da bir şeye gerek yok zaten..

Bazen böyle yazıyorum, böyle sonuç çıkaranlar oluyor, o yüzden örnekledim..

Aklınızı, fikriniz ya da bilginizi benle ya da başkalarıyla sınamayın ne olur, yarış yapmıyoruz..

Zamanın arka bahçesi var mı? Gidince göreceğiz.. sen inancınla açtığını sanırsın kapıyı, diğeri bilimseldir; karekökünü almıştır ‘yok’ öyle şey, der çıkar işin içinden.. sanırsın mevzu bundan ibaret!

Evet, hayvansever olmak bence insanlığa dair ‘elde var’ sayılabilecek en büyük özellik olsa gerek; ama bakıyorum efkâr-ı umûmiyeye, herkes kendi hayvanını sever durumda.. kedisini canlı farelerle besleyen ‘sever’ler var.

İnsan doğası gereği (sindirim sistemi- diş yapısı- vesaire) etobur demeyelim de –birilerinin gücüne gidebilir- et yiyici bir canlıdır. Beslenmek için doğadan ayrı düşünmemiz bizim ‘doğanın bir parçası’ olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Buna karşı çıkmak genel itibariyle ‘ateist’ felsefenin içinde yer alan vejetaryenlere ait olsa da, -genel dedim zaten- bu düşüncenin içinde, aslında kendi varlığını diğerlerinden üstün görmek ve ayrışmak içgüdüsü vardır; bu da rastlantısal döngüye ‘inanan’ ateist felsefeye ters düşen bir düşüncedir.. dolayısıyla, temelinde yatan asıl düşünce, dinlerin ‘kurban’ kültürüne karşı çıkmak amaçlı; ama temellendirilmesi sakat olan bir fikirsel durumdur!

İnanan ya da inanmayan olmanız bir şeyi değiştirmez; kendinizi doğanın dışında temellendiremezsiniz! Gerçek olan budur.. Her inanmayan ‘Darwinist’tir diye bir sınıflandırma gerçeği yansıtmamaktadır; kişi inanç sistemlerini reddettiği gibi ‘Darwin’ ekolünü de reddedebilir, bunda şaşılacak bir durum yoktur;. Bilgi, her ikisini kabul edebileceği gibi iki düşünceyi de reddedebilir..

İnsanın önüne iki bilinmeyenli bir denklem konularak, aslında çok bilinmeyenli denklemin çözümü engelleniyor olabilir mi!  ya da birileri çok bilinmeyenli denklem üzerinden yol alırken; genelin, iki düşünce üzerinden kutuplaştırılması en başından beri uygulanagelen bir plan mı!..

Yazının başında şu cümlelerle aslında buna işaret etmiştim; (..kıçını fora edenlerle, guya saçını kapatıp memelerini yelken niyetine kullananlarla oyalanmamız hep bundandır..). yani iki ucu birbirine kırdırmak ve her ikisinden de yana olmayanları taraf olmaya zorlamak taktiği.. bu taktiğin sonucu şunu doğurur; inanmayan ya da dini hassasiyeti çok güçlü olmayan insanlar çok taraf olmasalar da istemeye-istemeye ‘kıçını fora eden’i tutmak durumunda kalacaktır; zira haberin sunuluş biçimi ‘yaşam tarzına müdahale’ başlığı taşımaktadır.. bu başlık, sonuca etki etsin diye atılır.. Diğer yandan dini hassasiyeti yoğun olan kişiler ise inançları gereği ‘güya saçını kapatıp’ diğer yanını kaileye almazlar.. aslında onlar da kaileye almadıkları yandan rahatsızdırlar, ancak diğerini savunamayacakları için mecburen kötünün iyisinde karar kılmak zorunda kalırlar..

Ve böylece; iki ucu haber yapanlar neticeye kolaylıkla ulaşırlar.. ortada olan kimse kalmaz ve toplum bu kadar basit bir taktikle ikiye bölünmüş olur. Oysa hayatın bu iki uç düşünceden çok daha karmaşık olduğu açıktır. Toplumları siyah ve beyaz arasında seçim yapmaya zorlayanların, tüm renklerden haberdar olduğu açıktır ve ‘saklı bilgi’ dediğim ‘gerçek’ten haberleri vardır..

Tüm bunların ‘kürk’ olayıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz.. ama var! Tüm bunların; gergedanları sırf boynuzları için ya da filleri.. katledenlerin bunlarla çok ilgisi var!

Bugün tüm dünyaya tek bir suç örgütü hakimdir ve haber dahi olmayan bir kap-kaç olayından, en büyük uyuşturucu trafiğine değin hepsinin arkasında, bankaların sahipleri kimler ise onlar vardır! Sigorta firmaları vardır; ki yurt dışında banka sahibi olanlar onlardır, yani ülkemizdeki sistem ile onlardaki sistem farklıdır! Bizde sigorta firmalarının sahipleri bankalar iken, batıda sigorta firmaları bankaların sahibidir!..

Değişen bir şey yoktur; bugün dünya çapındaki illegalitenin arkasında; adalet sarayları, polis teşkilatları olan bir güç vardır.. ve üzülerek söylüyorum..

Orduları da vardır!..

İnsanlığın sahibi yoktur!..

çünkü insanlık var olduğundan bu yana; iyi insanların geçip gitmesine hep seyirci kalmıştır.. onlara gıpta etmiştir, onlara özenmiştir, ama…

son olarak; hep kurdunu seçmiştir!..

Parası olmadığı için bisikletiyle seçim tanıtımını yapan adayların arkasından ‘bu adam deli’ denmedi mi! Burada veyahut abd’de.. sıçan her yerde sıçandır…

İyi insanların cenazelerini de hep belediye kaldırmadı mı!..

Her şey birbiriyle bağlantılı, saçınız bitlenmiyor; çünkü bit doğal ortamda yaşar!

acaba neden bitlenmiyoruz!..  bu sorunun cevabını bilmek zor değil..

ama bile-bile kaldığımız yerden devam etmek.. mesele burada.. kanıksıyoruz ve râzı geliyoruz..

ve gidip yine en çok para harcayanı seçiyoruz..

İyi insanların
parası olmaz!.. öylece geçip giderler, gözünüz onları bir yerden ısırmaz bile..

o ara tabletinizden ‘beğen’ yapıyorsunuzdur!..

zaten mevzu da bu kadar karmaşık değil, hepsi benim vesvesem..!

sağlıkla..


Cem Yağcıoğlu  20-10-2013



17 Ekim 2012 Çarşamba

Tekrarlayan Atatürkçülük ve Yenilgi!.. Cem Yağcıoğlu



Elbette; bazı konuları olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi ele aldığınızda tepki almanız doğaldır; zîrâ genel-geçer kitle hiçbir zaman kendisini herhangi bir eleştiri içinde görmek istemez; kıyıda kalmak ve öylece elleri, ayakları suya batmasın ister. Kendisinin içinde olmadığı eleştirileri ayakta alkışlarken, mevzu dönüp dolaşıp kendisine geliyorsa ya da bir şekilde onu içine alıyorsa, orada da olmak istemez. İşte aydının gerçek görevi, bu hedef kitleyi ele alıp, sonuçları ne olursa olsun doğruyu bağıra-bağıra söylemek ve kabul ettirmektir; aksi halde toplumlar, tekrarlayan süreçleri yaşamaktan kaçamazlar ve her tekrarlayan süreç, bir öncekinden farklı görünse de, aslında nesiller boyu yaşanan karmaşaların temelinde yatan şey, ‘tekrar’lardan öteye geçemez!..
Bugün Türkiye’de yaşanan ve yaşatılan pek çok olayın geçmişle olan ilintisi ve aynılığı Mustafa Kemal Atatürk tarafından çok önceleri görülmüş olup  belli vesîlelerle gelecek nesiller uyarılmıştır. ‘Gençliğe Hitabe’ , ‘Bursa Nutku’ ve daha pek çok örnekleriyle… ‘Nutuk’yaşanılan süreci anlatan bir kitap olma özelliğinden ziyâde; Cumhuriyet’in bir uyarı mekanizması işlevini de görmekte ve ‘tekrar’a düşülmemesi için alınabilecek önlemleri de sıralamaktadır; bu yüzden, kendini ‘Türk’ olarak niteleyen her bireyin, hem çocukları, hem de kendileri için ‘başucu kitabı’ olmalıdır.
Bugün ülkemizde ve elbette Atatürk’ün ölümünden bu yana uygulanagelen sistemin adı bence; ‘tekrarlayan Atatürkçülük’tür!..  Neden ‘tekrarlayan Atatürkçülük’tür derseniz eğer;

7 Ekim 2012 Pazar

(Bye Bye Teyyip 2) / Huzurdan Gebermek Varken...



Şimdi herkes Tayyip’i suçlayacak; oysa o sadece bir kurban.

Son beş-altı aydır Suriye’ye girmemek için çırpınan Tayyip; ne zaman ki Akçakale’ye bomba düştü! ‘Zaman kötü’ misali… Artık yapacak bir şey kalmamıştı; yukarıya baktı NATO, aşağıda Ezrail!.. Topu oyuna soktu; ancak düdüğü eline alırken maçın sonlarına doğru bu denli zorlanacağını hesap edememişti; uzatmalar daha da zor geçeceğe benziyor!

Bir yanında Çankaya’nın gülü Apo, diğer yanında çakma gerilla Apo! Nâm-ı diğer Agop!..

Cemaat desen, başka hesaplar peşinde; Tayyip Tayyip olalı böyle zulüm görmedi; Suriye’ye girse bir dert, girmese başka; seyirci baskısı düdüğü çaldırdı ya; du bakali ne olacak!

O en başından beri kurbandı, zamanından önce alınan 'kuzuların' sessizliği gibi bir şey; vakit tamamdı, kasaplar bıçaklarını bilemiş beklemekte, gün hangi gün ola ki? Abdullah Gül’ün mecliste yaptığı konuşma sırasında bıyık altından gülüşünü göreniniz var mı? Hani dedi ya Tayyip; ‘’Cumhurbaşkanıyla polemiğe girmem’’ diye!

1 Nisan 2012 Pazar

‘VİVA’ miva, OLEY moley!.. Cem Yağcıoğlu



Ve maalesef yandaş medya ve yazarlarından sonra, şimdi de ulusalcı site ve gazetelerde yazan ahkâm kesen yazarların, doğruları halka tüm çıplaklığıyla anlatmadığı bir garip dönemden geçiyoruz ve asıl tehlike buradadır ve işte ben –biz- bu yüzden günah keçisi ilan ediliyor ve her ortamdan dışlanıyoruz. Niye?..
Şu an internet ortamında yayın yapan siteler dâhil, paylaşım alanları dâhil; mutlak derecede İP ve onun yandaşlarınca yönetilmekte ve ‘Atatürkçü oluşum’ adı altında akla zarar paylaşımların yanında ‘Türk Milleti’ kavramı değil ‘ Türkiyelilik’ kavramı ön plana çıkartılmaya çalışılmaktadır! Ancak bu partinin ulusal çapta yayın yapan bir tv kanalının bulunması,

10 Mart 2012 Cumartesi

Ben bir sıçandan daha değerli değilim, siz de öyle… ‘TÊZGÂH’ (7) Cem Yağcıoğlu





Konuya biraz daha geniş bir açıdan yaklaşalım, iz-düşümüne bakalım; piyasada cirit atan entel-dantel takımının hep sahip çıktığı ya da sahip çıkar göründüğü ve fakat perde arkasının, hiç de öyle olmadığı gerçeğine ilişkin detayları verelim; biraz ufuk açalım…

Mesela hepsi birden Ermeni olanların, hepsi birden Hrant olanların aslında hiçbir şey olmadıklarını ve hatta ‘şey’ bile olmadıklarını… açarak yazalım.

İnsanî yardım vakıfları adı altında iş yaptıklarını sanan ‘aktivist’ bozmalarının aslında dünyadan bî haber yaşayan ve aldıkları gaza göre hareket eden mutantlardan başka bir şey olmadıkları… gerçeğini yüzlerine vuralım.

5 Mart 2012 Pazartesi

Bay-Bay Demeden... Cem Yağcıoğlu



Öz itibariyle belli düşünsel sistematiğin savunucusu olmak, kişisel yorumlamaların dışında, ortak bir bilinç etrafında birleşebilmeyi mecbur kılar; bu da fikren birlikteliğin yanı sıra, eylemsel birlikteliğin de aynı düzlemde olması demektir; ki çoğu zaman sağlanamayan ve ayrı düşülen kısım tam da budur! Bugün şöyle bir etrafınıza baktığınız zaman, günümüz itibariyle AKP denen oluşumun pek çok karşıtı ve karşı çıkanı vardır; bu sebepten dolayı tüm AKP karşıtları aynı düşüncededir diyebilir misiniz?

19 Şubat 2012 Pazar

Kemalizm’e Giren ‘AYDINLIK’ Virüsü! - 2 / Cem Yağcıoğlu




Sistem beni ciddiye almıyormuş! Öyle buyurmuş ip’e sapa gelmez ‘adsız’! Kemalistler.net adresinde, hakkımda çıkan seviyesiz yazıya cevap verme gereği duymadan, ‘’Kemalizm’e giren ‘aydınlık’ virüsü’’ serimizin ikincisine başlıyoruz.. Yazıya gerekli cevapları, Güncel Meydan sitesindeki dostlarım fazlasıyla vermişlerdir; teşekkürlerimi iletirim..

30 Ocak 2012 Pazartesi

…işte bu merhametin içindedir ihanet! Cem Yağcıoğlu


  
TGB, ‘’TGB'nin Dersim olaylarına bakışına eleştiri’’ adı altında bir eleştiri yazısı yayınlamış! Eleştirinin sahibi ise Diyarbakır’lı bir devrimci; yesinler!..

Şimdi buradan soruyorum, ey TGB, sizde hiç akıl yok mu? İzan yok mu! Hangi akla hizmet, böyle bir ileri demokrasi örneği sergileme gereği duydunuz; yoksa bir akıl hocanız mı var! E artık bunları söylemek, saymak farz oldu; bu kadar cahillik, bu denli şapşallık olur mu canım! Milleti hepten dalgaya aldınız..!

16 Kasım 2011 Çarşamba

Her zaman Türkler kazanır!

Her zaman Türkler kazanır!

Gece, ben ve gölge ve sessizlik ve eğreti zaman kırıntıları eşiğinde unutulmuş sıfatlarla sohbetler ederken biz-bize; kimseler anlamazdı, göz kırparken özgürlüğün kalesine! Işık; sönmüş bir volkanın yüreğinde yatıyor, derken; tepelerden medet umanlarca darp edilmişliğin yaraladığı yüreğimden, gözlerime dolanan nem ve kırgınlığın en onulmaz teranelerindeyken; kurşun! İlk kurşundu böğrüme saplanan!


Vurdular beni!..

Oysa ben senin kapı komşunun oğlu, aynı mahallede top oynadığın arkadaşın değil miydim? Ben senin, en umutsuz olduğun vakitlerde, en savunmasız kaldığın anlarda yardımına koşan, her seferinde senin yerine dayak yiyen, ben değil miydim?..

Çakallar sarmışken dört bir yanımı, hani aslandın sen! Nerelerdeydin? Kükresen yeterdi! Pusup sindin… Seni yalancıktan Kemalist seni… Bunlar içimden geçen kurşunun tüten dumanlarıydı, paylaşmak istedim…

Aykırı ve Soyut!.. (Rock!)

                                                    
                                                        Aykırı ve Soyut!.. (Rock!)

Bu yazıyı yazma fikri çok önceden beri aklımdaydı; ancak dün okuduğum bir yazı, beklememem gerektiği hissi uyandırdı içimde. Saate bakıyorum, 01:48 yolun başı. Yazımın başlığı, sizin de bildiğiniz gibi ‘Aykırı ve Soyut’.. Uzatmadan, edebiyat yapmadan, kısa ve net cümlelerle anlatmaya çalışacağım…


En basitinden başlayalım; mesela etrafınıza şöyle bir bakın ‘rock’çı, ‘metal’ci göreceksiniz, bir sürü; -biz aramızda- ‘sıyrık’ deriz, etrafta fink atmakta! Bağıran bağırana, baterisini parçalayanlar mı ararsınız, kız arkadaşının kulağını koparanlar mı, bi-seksüeller mi, gayler mi ne… İstiklal’in arka sokaklarında, hep bir arada, hep sohbettedirler. Cihangir’e sabaha karşı ulaşanları, elit kesimdir, hiç birinin haberini gazete sayfalarında göremezsiniz; çünkü o âlemin patronudurlar ya da patronun yalakalarıdırlar! Sıra-sıra selvidirler! Anadolu’dan kopup gelmiş; daha düne kadar muhafazakâr gazeteci diye anılanların birçoğu buralarda kaybolup giderler! Şaşırırlar! Düne kadar bir çift kadın memesinden başka bir şey görmemiş ‘muhafazakârım’ artık oturduğu organı keşfetmiş, elleriyle sakalını ovuşturmakta; Taksim’de, Borsa’da yağız birilerini beklemektedir! O artık çok sayılı cumhuriyetçidir! Hızını alamaz, AKP’yi bile eleştirir, ‘vay be’ der birileri! Oysa o şaşkınlığından ne yaptığının farkında değildir. Yeni tercihler, yeni zevkler sarmışken her bir yanını; ara-sıra Atatürk’ten dem vurduğu da olur! Hayallerin kahvesidir içtiği, başı döner, sabahı zor eder; o artık pişmiştir, ne şişi yakar, ne de kebabı!.. Cintürk gibilerinin haberleri ondan sorulur!..

Memleket Gidiyor, Ben Gidiyorum…

Memleket Gidiyor, Ben Gidiyorum…

Yağmurun sesi geliyor dışarıdan; ağaçlar gidiyor, ben gidiyorum. Uzun uzak hayaller ve yalnız saatler… Memleket gidiyor, ben gidiyorum.

Ve kırgın bakışların ve zamansız kaygıların ortasında yürüyorum. Bir ses bekliyorum, bir ses veriyorum; çığlığım duyulmuyor en yakınımdan… Yakınları uzak kılmışlar; git-git bitiremiyorum, ağacın dallarındaki kurtçuk gibi; bir daldan bir dala uzanamıyorum, mesafeler almış başını gidiyor. Memleket gidiyor, ben gidiyorum…


Caddeler olmuş yangın yeri, ciğerim yanıyor; söndüremiyorum. Bir ben, bir bulut, bir de umut, yürüyoruz gecenin bir vakti bulvarlara ve şehir ıslak ve şehir çıplak! Zifir adamlar görüyoruz; yüzleri olmayan, asfaltlar bağırıyor, parkeler inliyor; çıngar yakın! Yakındır eyyamın tükürüğe boğulacağı saatler ve yakındır; itlerin itlâfı!

Musa’lara Dikkat Edin! Her Yerdeler…

Musa’lara Dikkat Edin! Her Yerdeler…

Zor zamanlardan geçiyoruz. Zor zanaat bizimkisi. Zor olanı seçmek ise sanattır; okyanusa düştüğümüz ilk günden bu yana hep zoru seçtik, hep; zor, oyunu bozar dedik, devrimler icat ettik, devrimler yaptık. Ölüm; en son korkulandı, cebimizde saklı olandı; ya bir yarısında gecenin vurulduk ya da sabahın geceden kopuşunda apar-topar alındık, yine de bir ‘ah’ demedik, ‘aman’ dilemedik… Yazmak ‘zül’ gelir oldu artık, ya yeniden bir daha devrim, ya yeniden bir daha ölüm!


Hiç üçüncü bir şıkkımız olmadı, ‘ya istiklal, ya ölüm’…

Biz halkız! Biz halka aidiz!
Bir Afgan’a kıysalar…
Bir Arap’ı assalar…
Bir Kürt’e dokunsalar…

Yüreğimiz kanar!

Bir Türk’ün burnu kanasa, ciğerimiz yanar!

Ey Çingene’leri fırınlarda yakan…

Ve Kızılderili’lerin soyunu kurutan…

Ve zencileri köpek yerine koyan, kahpe ‘batı’ ve seni kutsayan sahte Müslüman ve sahte Atatürkçü…


Siz mi bize öğreteceksiniz insanlığı?!

SEÇİM SENİN!.. Cem Yağcıoğlu


Ya tüm olana bitene seyirci kalırsın…Ya da başkaldırırsın…Seçim senin!

İnsanı olduğundan farklı resmetmek ya da birimleştirerek birbirinden ayrıştırma, günümüzün emperyal güçlerince oldukça geçerli bir yöntem.

Ne yazık ki, gelişmekte olan ve de henüz gelişmemiş (ne demekse) olan toplumların (siz halkların deyin) yeni yetme aydınları bu emperyal güçlerin uyuşturucu fikirleriyle öyle halvet olmuşlardır ki, gerçekleri bildikleri ve hatta gördükleri halde, tam bir şam şeytanı edasıyla nutuk çekerler.

Geniş halk kitlelerini derin bir uyku halinde tutarak, en üst değerlerin, emperyal güçlerin kültürleriyle özdeş olduğunu söyler ve bu yalanla sonu gelmez bataklığa doğru aymazlık içerisinde sürüklerler.

Sendikalarla işverenlerin ortak olduğu günümüzde Marksizm bitmiştir.. Das Kapital devrini tamamlamıştır. Artık yeni bir açılım, yeni bir sistem kurgusu gerekliliği had safhaya ulaşmıştır.. Sorunlar çeşitlenmiş, kılık değiştirmiş ve umursanmaz olmuştur.

Paylaşım adaletsizliği… Hukuk adaletsizliği…