Şimdi herkes Tayyip’i suçlayacak; oysa o sadece bir kurban.
Son beş-altı aydır Suriye’ye girmemek için çırpınan Tayyip;
ne zaman ki Akçakale’ye bomba düştü! ‘Zaman kötü’ misali… Artık yapacak bir şey
kalmamıştı; yukarıya baktı NATO, aşağıda Ezrail!.. Topu oyuna soktu; ancak
düdüğü eline alırken maçın sonlarına doğru bu denli zorlanacağını hesap
edememişti; uzatmalar daha da zor geçeceğe benziyor!
Bir yanında Çankaya’nın gülü Apo, diğer yanında çakma
gerilla Apo! Nâm-ı diğer Agop!..
Cemaat desen, başka hesaplar peşinde; Tayyip Tayyip olalı
böyle zulüm görmedi; Suriye’ye girse bir dert, girmese başka; seyirci baskısı
düdüğü çaldırdı ya; du bakali ne olacak!
O en başından beri kurbandı, zamanından önce alınan 'kuzuların' sessizliği gibi bir şey; vakit tamamdı, kasaplar bıçaklarını bilemiş
beklemekte, gün hangi gün ola ki? Abdullah Gül’ün mecliste yaptığı konuşma
sırasında bıyık altından gülüşünü göreniniz var mı? Hani dedi ya Tayyip;
‘’Cumhurbaşkanıyla polemiğe girmem’’ diye!
Hey gidi Tayyip, sen bu hallere düşecek adam mıydın! Sen ki
Davos’ta ‘’one münite’’ diye ortalığı inleten mücahittin(!) ‘’polemiğe girmem’’
dedin… dedirttiler; oysa ne yavuz başbakanımızdın, tam da Türkleri
bastırmışken! Tam da padişah olacakken!..
Tayyip, sen kurbandın; taa en başından beri; oysa defalarca
yazdık, uyardık; dedik ki, ‘’Musa’nın Gülü’’ne dikkat! Hiç sesi çıktı mı? Hiç
bağırıp çağırdı mı? Hep eyvallah, hep eyvallah! Ya sen? Sen bazen efendilerine
de diklendin; senin en büyük hatan, sen kendini gerçekten padişah zannettin; o
kurban seçilmişliğinle fillerin arasına daldın!..
Sen hiçbir zaman ‘’Musa’nın Gülü’’ kadar prezantabl
olamadın; ah şu Kasımpaşa’lılık yok mu!
‘’One munite’’; başka bir şey yok; oysa Gül öyle mi; Amerikan aksanı
bile var, dersin ki Utah sosyetesinden! de kimlerden!..
Ben biliyorum; sen, Barzani’yi kendi kongrene getirip
alkışlatacak adam değilsin!
Sen, ‘İmralı’yla da görüşülebilir’ diyecek adam da değilsin!
Bunlar senin tarzın değil; senin tarzın tüm bunları
başkalarına yaptırıp, başkalarına söyletip ortaya çıkan duruma göre şekil almaktır;
şu Suriye olayı her şeyi berbat etti değil mi! Libya, Mısır, Afganistan iyiydi,
demokrasi-memokrasi, bir şekilde gemiyi yürütüyordun; Suriye, işi bozdu; tam da
başkan olacakken, tam da kamuoyu lazımken!..
Tayyip kendine dikkat et! e mi…
Senin en büyük hatan Türklerle uğraşmak oldu; Hazar
Türklerini bilir misin? Yahudi olmayıp da Musevi olan tek devlet; Hitler’in
gazabına uğrayanların büyük çoğunluğu onlardandı, peki ya geride kalanlar! Tam
dört yıldır üzerinde çalıştığım ‘’tezgâh’’ isimli kitap çalışmamı bitiremememin
tek sebebi onlar; korkuyorum bu dümenin arkasından biz çıkacağız, diye!.. Yani
keşke Türkler’e bu denli düşman olmasaydın, daha hayrına olurdu zannımca! Gerçi
sen de haklısın; bu konuda kaynaklar o kadar yetersiz ki, bir de tarihi
kopukluklar eklenince işin içinden çıkmak zor! Hayır benim korkum ne biliyor
musun? Kitabın sonunda düzenin efendisi ‘ben’ çıkarsam, ne p.. yiyeceğim!..
‘’Bye Bye Tayyip’’i yazdığımda bana inanmayanlar oldu,
muhtemelen yine inanmayanlar çıkacaktır; ancak sen bana inan, padişahlığın
bitti, zaten buna inanan da bir tek sendin, biz seni daha ziyâde şehzade olarak
gördük; eee, şehzadelerin âkıbetini de bilirsin artık…
Biraz daha vaktin var elbette, yine esecek, yine
gürleyeceksin! Yine birilerine; ‘’ispatlamazsanız şerefsizsiniz’’ diyeceksin ve
hatta Müslüman’ı Müslüman’a kırdırırken bile, suçu, koruma âmirine yıkabilirsin
de…
Bence kendine yer ara, tabi ailene de; şimdi senin gidecek
yerin de yoktur, yatacak yer desen!.. demeyeyim; düşene bir tekme vurma âdeti
yoktur bizde! Dur bakalım o zaman gelsin, sakin kafayla düşünürüz…
Geceleri uyku uyuyabiliyor musun? Bacak-bacak üstüne atıp
bir kır kahvesinde yanında korumaların olmadan az şekerli bir Türk kahvesi
içebilir misin?.. Peki değer miydi tüm bunlara; hani fânî olan sendin, ‘’her
fânî bir gün ölümü tadacak’’ ! Belki birileri halen daha çıkan sesinden,
homurtularından ölümsüz sanabilirler seni; ama sen öyle mi, gözlerindeki o
korku yana yakıla bağırıyor tüm ekranlardan; ‘nasıl öleceğiz’ der gibi!
İnsan, ölüm dendi mi durur, kala-kalır, bön-bön bakar
etrafa; yakıştıramaz kendi sıfatına; oysa o gelir, dünyanın sahibi de olsan
gelir, tımanın olmasa da gelir!.. Nasıl
geldiği önemli; Kaddafi, Saddam örneği gibi… Bazen de ölmek ister, ölemez
insan; işte en berbatı budur, hakkında hayırlısı, diyeyim; ancak ondan sonrası
benden çıkar, gemiler gelir-geçer limandan, sen öyle beyazlar içinde bakarken…
Keşke huzuru arasaydın; her iki tarafta da geçerli, ne kimse
çok huzurlusun diye kızardı, ne de kimse huzurdan kırılıyorsun diye yererdi.
Kendimden örnek vereyim; ne zaman bir işe girişsem hep batarım, geçen yine
battım, akşamı eve gittim, yüzüm asık, omuzlarım çökük! Kapıyı hanım açtı,
‘battım’ dedim, güldü; ‘’biliyordum, ben senin batmış halini daha çok
seviyorum’’ dedi, kızım arkadan koşarak boynuma sarıldı!.. Var mı bundan
ötesi!..
Huzurdan gebermek varken, bu hırs niye..!
Sen-siz daha neyin peşindesiniz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder