23 Kasım 2013 Cumartesi

Sadrazamın Torunları ve 'Atatürkçülük' Cem Yağcıoğlu


Atatürkçülerin içine düştüğü en büyük hatalardan biri de; dünyanın her yerinde olduğu gibi; ülkemizde de planlı bir şekilde cahil bırakılmış olan halkla barışık olmama halidir. Oysa Mustafa Kemal Atatürk’ün altı ok’undan biri olan ‘halkçılık’ ilkesi, bu anlayışı tümüyle reddeder ve çoğu zaman da Mustafa Kemal’in ağzıyla lanetler. Şimdi burada herkesin bildiği cümleleri tekrarlamaya gerek yoktur; çünkü Atatürk’ün ağzından halkı küçültecek ya da aşağı konuma sokacak bir cümle çıkmamıştır.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve düşmanlarının bile ’büyük devrimci’ olduğu fikrinde mutâbık kaldığı bu ‘Adam’ın izinde olduklarını söyleyenlerin, bu halkla alıp veremedikleri nedir?
Sabahtan akşama eleştirdikleri dinci yapılanmaların arasındaki güçlü bağ, neden Atatürkçü olduklarını söyleyenlerin arasında bir türlü kurulamıyor? –Tabi buna biat kültürü deyip işin içinden çıkmak kolay; ancak kazın ayağı öyle değil..-

En azından bu yazının yayınlandığı tarihten en çok bir ay öncesinde ülkenin önde gelen Atatürkçü(!) aydın(!)larıyla bire bir görüşmeler yapıldığını, kendilerinin ‘ortak ulusal bir yapı’ içerisinde mücadeleye davet edildiğini ben biliyorum; peki ya sonuç... Kimi partisine davetle yetindi, kimileri de ‘hayal’ görüldüğünün altını çizerek bu birlikteliğe yanaşmadı! Ve bunların hemen hemen tamamını çok yakından tanıyor ve biliyorsunuz…
Ama Tayyip Erdoğan ile Numan Kurtulmuş pekala bir araya gelebiliyor; işte burada bizim yapmamız gereken, onların bir araya gelmelerini konuşmak değil, 'biz neden bir araya gelemiyoruz'un cevabını bulmak olmalıdır. Kilit soru budur!..

Yani mevzû, diğerlerinin ne yaptığı değil, bizim ne yapmadığımızla alâkalıdır; bu da, çok uzunca bir zamandır hiçbir şey yapmadığımız gerçeğiyle ilintilidir; işte buradan hareketle, kendi başarısızlıklarımızı halka yıkmak, halka fatura etmek ise işin en acı yanıdır. ‘Halk uyuyor’ demek son günlerde moda; peki, sen uyumuyorsun da ne oldu!

Senin dışında kalanlar ‘halk’ ise, sen nesin! Sadrazamın torunu mu!

Halk, dünyanın her yerinde kullanılan bir metâdır; güç odakları için senin kim olduğun, ne düşündüğün ya da ne kadar cesur olduğunun bir önemi yoktur! Ordinaryus profesör olsan da halksın onların gözünde, inşaatta sıvacı olsan da...

Medyada günün sabahından akşamına değin 'yurdum insanı' diye aşağıladıkları sensindir; haberi alkışladığın zaman seni ayrı tuttuklarını sanma; sokakta izin kaldığı sürece, kırk sekiz bin kitap okusan da sensin halk! Dışarıda kalansın sen; içlerine alsınlar diye çabalama, insan değiller ki; sen ne sanıyordun!..

Alt katta oturan Mehmet Efendi'den daha akıllı olabilirsin, belki.. belki yan komşun Melahat Hanım kadar ezilmiyor olabilirsin ve belki feministsindir de ve haklarını sonuna kadar biliyor  ve kolluyor da olabilirsin.. belki üst kattaki Sait Bey senin kadar anlamıyordur siyasetten ve belki kullanılıyordur, sence.. aykırısındır belki ve belki herkesin dinlediği müzikleri dinlemiyor, çoğunluğun zevk aldığı etkinliklerden hoşlanmıyorsundur ve hatta sen o kadar bilinçlisin ki;  niye onlardan bir olasın, diye düşündüğün de oluyordur!..

Diyelim ki ortanca dağları sen yarattın; resim, müzik, edebiyatta üzerine yok! Öyle konuşuyor, öyle tespitler yapıyorsun ki, duyanların ağzı bir karış açık kalıyor! Tanrının varlığından girip, yokluğundan çıkıyorsun, beş milyar ışık yılı ötedeki yıldızdan -daha dün oradaymışsın gibi- bahsediyorsun.. sağlıklı yaşam senden soruluyor, iyi bir şirkette yöneticisin ya da konusunda uzman dünya çapında bir doktor.. yabancı diller su gibi akıyor ağzından, Latinceyi bile yazacak kadar biliyorsun; zorlasan Urartu dilini de çözeceksin.. eee..?

Halksın kardeşim! Sen, ben, o, bu, şu, hepimiz halkız; en cahilinden en eğitimlisine değin.. ve bu düzenin sona ermesini istiyorsak eğer; kimseye burun kıvırmadan, kimseyi küçümsemeden, ortanca dağları kimin yarattığına bakmadan, itelemeden-kakalamadan birbirimize sahip çıkacağız; yoksa bu insanlık düşmanları hepimizin, yani tüm insanlığın canına ot tıkayacak ve biz de birbirimizi suçlamaya devam edeceğiz..
Cahilse, eğiteceksin; 'ben anlattım anlamadı' yok!

İlla da ateist misin! eyvallah.. halkın din simsarlarının eline düşmesini istemiyor musun! en baştan milletin dinine küfrederek bir yere varılamayacağını bileceksin -ve bileceksin ki;  herkesin senin geçtiğin yollardan geçme imkânı olmamış olabilir- ve kimseyi küstürmeden safına çekeceksin!..

İllâ da dindar mısın! eyvallah.. vatan kavramından yola çıkacaksın, seninle omuz omuza vermiş, memleket için varını yoğunu ortaya sermiş birini dışlamayacaksın, sırf senin inandığına inanmadığı için hain ve kâfir ilân etmeyeceksin! -ha senin dinin tebliğe mi dayanıyor; eyvallah.. tebliğini yapacak geçeceksin; gerisi seni ilgilendirmez!..

'Bu milletten bir b. olmaz'' mış!.. Sen kimsin!

Çok iyi resim yapıyor olabilirsin ve hatta senin olduğun ortamlarda fotoğraf makinesine bile ihtiyaç olmayabilir; o kadar gerçekçi resim yapıyorsundur ki, çizdiğin figürler canlandı canlanacak.. dünyanın en iyi müzisyeni olabilirsin, piyanonun tuşlarına dokunduğunda, sevdanın kuşları dile gelip tınılarıyla âlemi şenlendiriyor olabilir..

Sahip olduğun hiçbir özellik, seni diğerlerinden üstün kılmaz; zaten böyle düşünüyorsan bir yerlerde bir eksiklik vardır ya da ego kontrolünden sınıfta kalmışsındır; söyleyecek sözüm olmaz sana.. doğarken de, ölürken de suratımıza düşen çaresizliğin resmi bizi hep aynı kılar, gözyaşlarımız hep yanağımızdan akar; adamsan, çenenden toprağa damlar, kadınsan memende ağlar.. gerçi, adamlık da erkekliğe ait bir sıfat değildir ya, kâfiye hatrına...

Bugün diğerlerine göre bir şeylerin ayırdına varmış olman, bulunduğun yerden şehre tepeden bakıyor olman, elbette onca okumuşluğun, onca kafa patlatmışlığın neticesidir ve ancak; okuduğun okulun çatısında ve güneşin alnında sabahtan akşama kiremitleri dizen o ellerin de bir sahibi var.. hiçbir zaman senin imkânlarına sahip olamamış, hiçbir zaman ayaklarını boylu boyunca uzatıp bir ‘oh’ diyememiş;  tek göz odalarda, bekâr evlerinde havasız ve nefessiz ve emeğin nasırlaştırdığı elleri ve dökülen alın teri hatırına bile hiç saygı görememiş.. işte sen bugün o gökdelenden şehrin caddelerini seyredebiliyorsan ve akşam evine gittiğinde boynuna sarılan -kadının ya da erkeğin- varsa eğer.. çatıdaki kiremitlere değen ter damlalarının sahipleri var olduğu içindir!..

Bugün Atatürkçülüğün resmini nasıl çiziyorlar anlamış değilim; ancak, köylüsünden kentlisine değin toplumun her kesimini kucaklamış olan bir büyük devrimcinin taraftarı olduklarını iddia edenler, halkla aralarına böyle derin uçurumlar açacak söylemlerde bulunmaz. Çünkü halk demek; sen, ben, o, bu, şu; hepimiziz!
Peki,  sabahtan akşama milleti hor gören, küçümseyen ya da iki tane kendini bilmezin yediği haltlardan dolayı tüm bir milleti zan altında bırakanlar kim? Ya onların peşinden gidenler?

Bugün Türkiye Cumhuriyeti işgal altındadır; tabi işgalden ne anladığınıza bağlı olarak bu değişir; ancak aklı selim herkesin ortak düşüncesi bu yöndedir. 'Türklük’ kavramının anayasadan çıkartılma tartışmalarının yaşandığı bir ülke sizce ne altındadır; ben söyleyeyim; 'zan' altındadır!.. Çünkü bu ülkeyi Atatürk'ün ölümünden itibaren yönetmiş ve yönetmeye talip olmuş unsurların arka planında yatan saklı gerçek; 'Türk'lük şuuruyla sorunu olanların arasındaki muhteşem işbirliğidir! İşte bu işbirliğinde belli makam ve mevkilerde görev almışların ve bir şekilde bu planın dışında kalmış olanların ortaya koyduğu gaflet, bizi de 'zan' altında bırakmaktadır.. bundan dolayıdır ki; kimsenin bir başkasına suçu atmak gibi bir lüksü yoktur; bugün bu ele geçirilmişliğimizde bizlerin payı da büyüktür!

Eğer biz bugün toplu intiharın eşiğindeysek; suçu, tek derdi evini geçindirmek olan ve belli sebeplerden dolayı cahil kalmış -ihtimalle bırakılmış- olanların üzerine atarak sıyrılamayız.. yara ,çok daha derindir!
Evet, bu Milletin büyük bir kısmı din simsarlarınca kullanılmıştır ve kullanılmaya devam etmektedir. Bu tespiti çok iyi ve yerinde yapıyoruz; ancak Milleti uyumakla ithâm ettiğimiz uzunca bir süreçte biz ne yaptık ona bakmak lazım. Bugün bile Atatürkçülük adı altında kimlerin peşinden gidildiğine baktığımızda; acaba uyuyan sağ tarafımızdan öte, sol yanımızın çok daha derin bir uyku içerisinde olduğu gerçeğiyle yüzleşmek.. onu bile beceremiyoruz ey Millet!..

Hep diğerlerinin nasıl sağlam bağlarla birbirlerine bağlı olduklarına, nasıl örgütlü olduklarına, nasıl yardımlaştıklarına öykündük durduk; elbette kirli bir çıkar yapılanması idi bu birlikteliklerin temelinde yatan.. Ancak hedeflerine emin adımlarla yürürlerken, 'Biz' ne yaptık ayrışmaktan ya da DAVA'yı saptırmaktan başka! Karşı taraf onlarca yazılı ve görsel basını ele geçirirken, aylık bir lira karşılığında yayın yapan hangi kuruluşa destek verdik, hangimiz; bir sürü zor şartlar altında yayın yapan internet sitelerine bir telefon açıp; ''kardeşlerim bir şeye ihtiyacınız var mı?'' dedik!..  Geçen yazımda da değindim; sırf Atatürk adını kullanıyor diye Türkiye'nin en pahalı okullarına -kolejler- çocuklarınızı yollamadınız mı!

Atatürkçülük ve kolej!..  İnsanın bir yerleriyle gülesi geliyor...

Çocuklarınızı ingilizceyle boğuyorlar ve bunu eğitimin gereği diye yutturuyorlar ve sizlerden birileri de çıkıp, ''bu halk uykuda, uyanmaz daha'' diyebiliyor ve ben de bu büyük Atatürkçüye(!) diyorum ki; ''ey ahmak, hadi halk dedin kendini ayrıştırdın, eyvallah; peki senin bu derin uykudan uyanmaya niyetin var mı!''!.. yoksa yine bana edeceğin küfürle mi geçiştireceksin yüz yıllık gafletini!..''

Yine bir yazımda bahsetmiştim ve demiştim ki; ''yabancı dil konuşmakla medeniyet olsaydı, bugün tüm sömürge ülkeleri medeniyetten kırılıyor olurdu!''.. Elbette 'yabancı dil eğitimi' şarttır; ancak 'yabancı bir dille eğitim'; devşirilmiş beyinlerin efendilerine hizmetinden başka bir şey değildir.. Gerçi bu konuda Oktay Sinanoğlu gibi bir büyük aydınımız varken bize söz düşmez, saygıyla anıyorum ve sağlıklı, uzun ömürler diliyorum..

Bu yazı bitmez.. kitaba çevirsek basan olmaz; en iyisi burada bitirelim; son sözüm:

Halk olmadan devrim olmaz, olursa rengi, kırmızı beyaz olmaz!..


Cem Yağcıoğlu/21-10-2012



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder