20 Ekim 2013 Pazar

İYİ İNSANLAR GEÇİP GİDERKEN.. Cem Yağcıoğlu



Bazen gözleriniz dalar, yanı başınızdan hiç tanımadığınız biri geçer, aradan bir süre geçer ve sonra o kişiyi tanıdığınızı düşünürsünüz ve ancak simâ halen daha yabancıdır. Yani gözünüz bir yerden ısıracak gibi olmamıştır, sadece tanıdık gelmiştir, hiç görmediğiniz ve hiç tanımadığınız birine benzetmek nasıl olur, belki anlamsız olur ama size öyle gelir; gittiği yöne doğru dikkatlice bakarsınız, doğrulur biraz ileri gider daha ilerilere bakarsınız; lâkin aradan geçen sürede; giden yolunu almış, vakit de epeyi geç olmuştur.

Evli evine, köylü köyüne gider.. köy kaldıysa tabi; metropoller sağ olsun müebbet mahkûmlarını kucağına almış sonsuz uykularına daldırmakta nesilleri ve nesillerin pek de şikâyeti olduğu söylenemez.. gelecek olanlar hâriç.. gâliz küfürleri işitebiliyorum yüzyıllar sonrasından geçmişlerine uzanan.. kulaklarınız çınlamıyor mu?..

Bükün zamanı, yeri eşeleyin azıcık; tamam işte, bulduğunuz ilk solucan deliğine dayayın kulağınızı.. çocuklarınızın çocuklarının bağırtılarını duyacaksınız.. tabî yollarına insan olarak devam edebildilerse…

Sonra yatağa başınızı koyarken ya da henüz sevişmiş duşa doğru giderken ya da ne bileyim gecenin bir yarısı balkona çıkıp ay ışığını süzerken.. beyninizin en ücrâ köşesinde bir şimşek çakar, ‘tabi ya’ dersiniz. Evet o tanımadığınız kişiyi, gözleriniz bir yerden ısırmasa da, aslında tam da insanlığın başladığı bir yerden hatırladığınız gelir aklınıza..  zifiri karanlık bir gecede elleriniz cebinizde caddenin karşısına geçmek için bekliyordunuz. Yağmurlu bir geceydi, fırtına çıkmamıştı ama yakındı.. tam da o sıra, acı bir frenle arabasını sağa çeken bir adam kavşak trafiğinin tüm tehlikesine rağmen birden yola atlıyor ve sizin neden sonra fark ettiğiniz minicik bir kedi yavrusunu kucaklayarak yine aynı cesaret ve hızla kendisini arabasının yanına atıyordu.. işte o karanlıkta ve bir anlık da olsa gördüğünüz suratın sahibi, yine hiç tanımadığınız ve ancak gözünüz konusunda yanıldığınız, size tanıdık gelen simaydı. Bir süre etrafa bakındıktan sonra, yavrunun annesini arar gibi gözleri, sonrasında binip arabasına yoluna devam eden o adamdı. İşte o yüzden hiç tanımadığınız birinin arkasından bakakalmıştınız..

İyi insanların arkasından bakakalıyoruz. Gözlerimizin dalması ondandır ve ondandır iyiliğe dair sohbetlerimiz ve öykünmelerimiz.. hep arkasından bakakalışımızdandır özlemimiz..

İyi insanlar önümüzden geçip gidiyor. 

Öyle çok, tanrıcı bir adam değilim, sanmayın ki ateist-teist (meist) im.. değilim.. şimdi açarsam konuyu vaktinizi alırım, yaklaşık on iki milyar yıldır düşünmekteyim; sonuca varmış değilim.. varınca söz açıklayacağım; sırf bu yüzden sizin inancınız ne, diye sormayınız, bu düzlemde iyiliğe inanan diyelim, olsun bitsin..

İyi insanlara inanırım ben; onların milliyeti ya da kategorize edilecek özellikleri yoktur ve hatta gözümüzün önünden geçip giderlerken bile fark etmeyişimiz bundandır ve bundandır bir türlü iflâh olmayışımız..

Astragan kürk giyenlere takıldı mı gözlerimiz kadını keşfederiz; oysa yürüyen mezarlıktır o kadınlar üç kuruşluk bedenleriyle.. doğumdan hemen sonra katledilen Karagül kuzularının sessiz çığlıklarını kimsecikler duymaz.. Ve..

Ve..

Ve sıkı durun; dünyada kürk satışının en çok olduğu gün..

Tahmin edin..

14 şubat sevgililer günü!..

Sizin sevginizin de sevgilinizin de içine edeyim.. seviye düştü mü dediniz.. o zaman..

Sizin seviyenize de.. insanlığınıza da, sıfatınıza da edeyim..!

Dünyada her yıl elli milyondan fazla hayvan sadece ve sadece kürk yapımı için katlediliyor.

Kanada ve Çin bu katliamdan sorumlu tutulması gereken ilk iki ülkedir.. diğerleri de..

İşte bunca barbarlığın ve kalleşliğin hengâmesinde yaşarken, iyi insanların arkasından bakakalmamız bundandır!

Olamadığımıza, yapamadığımıza bakıyoruz aslında.. aslında neslimizin rol modelleri olmaları gerekenler dururken, lady gagalarla, magalarla tütsülenmemiz, kıçını fora edenlerle, gûyâ saçını kapatıp memelerini yelken niyetine kullananlarla oyalanmamız hep bundandır.. ve bundandır olmamız gerekene gıpta ile bakmamız ve ne yazık ki; kim olduklarını hatırlamayışımız.. hep ondandır..

Puslu bir gecede yalnız başınıza şöyle bir rıhtım turu yapayım dediğiniz olmuştur. Kayalıklara çıkmış, geceyi taşladığınız bir an.. hemen ilerinizde soğuktan büzüşmüş, yırtık ceketini yorgan yapmış nicelerini görürsünüz, belki acırsınız.. hepsinin çok farklı hikayeleri vardır, çoğu zaman vaktiniz yoktur dinlemezsiniz, hoş onların da anlatacak takatleri var mıdır o ayrı; ama duymadığımız ya da duymak istemediğimiz nice hikayeler gece oldu mu karanlığın içinde kaybolup gider.. oysa bir dinleseniz, oysa bir kulak verseniz..

ondandır, dizilere-filmlere konu olur balıkçılar ve sokakta kalanlar..

Siz-biz ne yaşıyoruz ki şu hayatta; uyu, kalk, seviş, yat, banka, kira, piknik, bayram, tuvalet, hastalık ve ölüm.. ya da..

‘oturuyorduk daha’, ‘çay içseydik’, ‘havalar da erken soğudu’, ‘bugün dünden sıcak’..

Ha sen akşam üzerileri golf diyorsun, ne güzel.. ayrıca iyi sevişiyorsun.. o da iyi. Başka da bir şeye gerek yok zaten..

Bazen böyle yazıyorum, böyle sonuç çıkaranlar oluyor, o yüzden örnekledim..

Aklınızı, fikriniz ya da bilginizi benle ya da başkalarıyla sınamayın ne olur, yarış yapmıyoruz..

Zamanın arka bahçesi var mı? Gidince göreceğiz.. sen inancınla açtığını sanırsın kapıyı, diğeri bilimseldir; karekökünü almıştır ‘yok’ öyle şey, der çıkar işin içinden.. sanırsın mevzu bundan ibaret!

Evet, hayvansever olmak bence insanlığa dair ‘elde var’ sayılabilecek en büyük özellik olsa gerek; ama bakıyorum efkâr-ı umûmiyeye, herkes kendi hayvanını sever durumda.. kedisini canlı farelerle besleyen ‘sever’ler var.

İnsan doğası gereği (sindirim sistemi- diş yapısı- vesaire) etobur demeyelim de –birilerinin gücüne gidebilir- et yiyici bir canlıdır. Beslenmek için doğadan ayrı düşünmemiz bizim ‘doğanın bir parçası’ olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Buna karşı çıkmak genel itibariyle ‘ateist’ felsefenin içinde yer alan vejetaryenlere ait olsa da, -genel dedim zaten- bu düşüncenin içinde, aslında kendi varlığını diğerlerinden üstün görmek ve ayrışmak içgüdüsü vardır; bu da rastlantısal döngüye ‘inanan’ ateist felsefeye ters düşen bir düşüncedir.. dolayısıyla, temelinde yatan asıl düşünce, dinlerin ‘kurban’ kültürüne karşı çıkmak amaçlı; ama temellendirilmesi sakat olan bir fikirsel durumdur!

İnanan ya da inanmayan olmanız bir şeyi değiştirmez; kendinizi doğanın dışında temellendiremezsiniz! Gerçek olan budur.. Her inanmayan ‘Darwinist’tir diye bir sınıflandırma gerçeği yansıtmamaktadır; kişi inanç sistemlerini reddettiği gibi ‘Darwin’ ekolünü de reddedebilir, bunda şaşılacak bir durum yoktur;. Bilgi, her ikisini kabul edebileceği gibi iki düşünceyi de reddedebilir..

İnsanın önüne iki bilinmeyenli bir denklem konularak, aslında çok bilinmeyenli denklemin çözümü engelleniyor olabilir mi!  ya da birileri çok bilinmeyenli denklem üzerinden yol alırken; genelin, iki düşünce üzerinden kutuplaştırılması en başından beri uygulanagelen bir plan mı!..

Yazının başında şu cümlelerle aslında buna işaret etmiştim; (..kıçını fora edenlerle, guya saçını kapatıp memelerini yelken niyetine kullananlarla oyalanmamız hep bundandır..). yani iki ucu birbirine kırdırmak ve her ikisinden de yana olmayanları taraf olmaya zorlamak taktiği.. bu taktiğin sonucu şunu doğurur; inanmayan ya da dini hassasiyeti çok güçlü olmayan insanlar çok taraf olmasalar da istemeye-istemeye ‘kıçını fora eden’i tutmak durumunda kalacaktır; zira haberin sunuluş biçimi ‘yaşam tarzına müdahale’ başlığı taşımaktadır.. bu başlık, sonuca etki etsin diye atılır.. Diğer yandan dini hassasiyeti yoğun olan kişiler ise inançları gereği ‘güya saçını kapatıp’ diğer yanını kaileye almazlar.. aslında onlar da kaileye almadıkları yandan rahatsızdırlar, ancak diğerini savunamayacakları için mecburen kötünün iyisinde karar kılmak zorunda kalırlar..

Ve böylece; iki ucu haber yapanlar neticeye kolaylıkla ulaşırlar.. ortada olan kimse kalmaz ve toplum bu kadar basit bir taktikle ikiye bölünmüş olur. Oysa hayatın bu iki uç düşünceden çok daha karmaşık olduğu açıktır. Toplumları siyah ve beyaz arasında seçim yapmaya zorlayanların, tüm renklerden haberdar olduğu açıktır ve ‘saklı bilgi’ dediğim ‘gerçek’ten haberleri vardır..

Tüm bunların ‘kürk’ olayıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz.. ama var! Tüm bunların; gergedanları sırf boynuzları için ya da filleri.. katledenlerin bunlarla çok ilgisi var!

Bugün tüm dünyaya tek bir suç örgütü hakimdir ve haber dahi olmayan bir kap-kaç olayından, en büyük uyuşturucu trafiğine değin hepsinin arkasında, bankaların sahipleri kimler ise onlar vardır! Sigorta firmaları vardır; ki yurt dışında banka sahibi olanlar onlardır, yani ülkemizdeki sistem ile onlardaki sistem farklıdır! Bizde sigorta firmalarının sahipleri bankalar iken, batıda sigorta firmaları bankaların sahibidir!..

Değişen bir şey yoktur; bugün dünya çapındaki illegalitenin arkasında; adalet sarayları, polis teşkilatları olan bir güç vardır.. ve üzülerek söylüyorum..

Orduları da vardır!..

İnsanlığın sahibi yoktur!..

çünkü insanlık var olduğundan bu yana; iyi insanların geçip gitmesine hep seyirci kalmıştır.. onlara gıpta etmiştir, onlara özenmiştir, ama…

son olarak; hep kurdunu seçmiştir!..

Parası olmadığı için bisikletiyle seçim tanıtımını yapan adayların arkasından ‘bu adam deli’ denmedi mi! Burada veyahut abd’de.. sıçan her yerde sıçandır…

İyi insanların cenazelerini de hep belediye kaldırmadı mı!..

Her şey birbiriyle bağlantılı, saçınız bitlenmiyor; çünkü bit doğal ortamda yaşar!

acaba neden bitlenmiyoruz!..  bu sorunun cevabını bilmek zor değil..

ama bile-bile kaldığımız yerden devam etmek.. mesele burada.. kanıksıyoruz ve râzı geliyoruz..

ve gidip yine en çok para harcayanı seçiyoruz..

İyi insanların
parası olmaz!.. öylece geçip giderler, gözünüz onları bir yerden ısırmaz bile..

o ara tabletinizden ‘beğen’ yapıyorsunuzdur!..

zaten mevzu da bu kadar karmaşık değil, hepsi benim vesvesem..!

sağlıkla..


Cem Yağcıoğlu  20-10-2013



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder