Her zaman Türkler kazanır!
Gece,
ben ve gölge ve sessizlik ve eğreti zaman kırıntıları eşiğinde
unutulmuş sıfatlarla sohbetler ederken biz-bize; kimseler anlamazdı, göz
kırparken özgürlüğün kalesine! Işık; sönmüş bir volkanın yüreğinde
yatıyor, derken; tepelerden medet umanlarca darp edilmişliğin yaraladığı
yüreğimden, gözlerime dolanan nem ve kırgınlığın en onulmaz
teranelerindeyken; kurşun! İlk kurşundu böğrüme saplanan!
Vurdular beni!..
Oysa
ben senin kapı komşunun oğlu, aynı mahallede top oynadığın arkadaşın
değil miydim? Ben senin, en umutsuz olduğun vakitlerde, en savunmasız
kaldığın anlarda yardımına koşan, her seferinde senin yerine dayak
yiyen, ben değil miydim?..
Çakallar sarmışken dört bir yanımı,
hani aslandın sen! Nerelerdeydin? Kükresen yeterdi! Pusup sindin… Seni
yalancıktan Kemalist seni… Bunlar içimden geçen kurşunun tüten
dumanlarıydı, paylaşmak istedim…
Gelelim konumuza:
Konumuz;
ulusalcılığın yükselen değer olduğu günümüzde, türeyen veya türetilen
medyatik Kemalistler! İşte tehlikenin en dayanılmaz kılındığı an, işte
bu andır. Ki bu an; kulaktan dolma ve sadece ‘laik’ olma ile
sınırlandırılmış ‘Atatürkçülüğün’ yavaş-yavaş Fransız laisizminin değil
de, İngiliz seküler laisizminin etki alanına sokulması ve tüm bunlar
olurken de ‘Atatürkçüler(!)in ayakta uyumasıdır! Uzun zamandır sosyal
paylaşım sitelerinde Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin beğeni
listelerini inceliyorum ve inanın bana akla zarar isimlerle
karşılaşıyorum. Lale Mansur’u beğeni listesine eklemiş Atatürkçü(!)ler
bile var, gerisini siz düşünün!
Devşirilmişliğin din olgusu
içinde yarattığı erozyonu açıkça görenler ve buna lanet okuyanlar; her
nedense, Atatürkçülüğün 11 Kasım 1938 den bu yana nasıl erozyona
uğradığını ya da uğratıldığını ve tabi ki bugün en üst seviyede devam
ettiğini kabul etmemektedirler. Bu kabul etmeyişin arkasında yatan neden
ise; ‘altı ilke’nin sadece ‘laik’lik penceresi dışında algılanamıyor
olmasıdır ve bu algıyı yaratan ise; medyanın o çok önde gelen ve habire
ödüllere boğulan isimleridir! Ki bunların çoğu, tam da bu zamanlar
toplumun önüne Atatürkçü(!) kimlikleriyle çıkmaya başlamışken, Dava’dan
bi haber Atatürkçü(!)lerin nasıl bir ‘’tezgâh’’a geldiklerini anlaması
oldukça güç görünmektedir! Biz bunları anlatınca, bizi suçlamaları da
doğaldır!
Bugün bir Türk’ün sahibi olduğu bir yerde değil de
yabancı zincir mağazalarda kahve içenlerin çoğuna gidin sorun, size
Atatürkçü(!) olduklarını söyleyecektirler! İşte durum bu kadar vahimken
ve biz bunları anlatırken sesimizi kesenler; hangi davaya hizmet
ettiklerini ileride çok daha iyi anlayacaktırlar! Bugüne kadar hiçbir
ulusal oluşumda yer almamış, bir gün bile Atatürk’ten bahsetmemiş
‘artist’ bozmaları; bugün utanmadan bu oluşumlara destek verdiklerini
açıklamaktadırlar ve fotoğraf karesi içine kafalarını sokmaktadırlar!
İşin en acı tarafı; dün Ahmet Kaya’yı anma etkinliklerinde konser veren
‘Moğollar’ adlı gurup, bugün Kemalist oluşumların düzenlediği
toplantılarda boy göstermekte ve biri de çıkıp; ‘yahu kardeşim, bu kadar
da ahmaklık olmaz’ dememektedir! ‘’Tezgah’’ ince-ince döşerken
taşlarını, üzerinde emekleyenlerin bir şeylerden haberi olmaması
doğaldır; ancak, bu kadarı da olaydır! Olmuyorsa, daha bir olaydır! Bu
da, vahametin ve aymazlığın geldiği son noktadır!
Seksen yıldır
güç birliği yapmayanların, her seçim öncesi apar-topar bir araya
gelmelerini eleştirirken, oluşum içersinde yer alanlar açısından değil
de, oluşuma dışarıdan destek verenlerin açısından eleştiriyoruz! Yoksa
bu oluşumda yer alan ter-temiz isimlerin biz de arkasında ve yolundayız!
Ancak seçim sisteminin, bağımsız adaylar seçilemediği takdirde AKP
lehine işleyeceği fikrimizi de halkımıza söylemekle yükümlüyüz!
Belli
zamanlarda benim Atatürkçülüğümü sorgulamaya kalkanlar ve neden hep bu
konuyu işlediğime kafayı takanların pek çoğu ‘laik’(!) Atatürkçüdür(!)..
Milliyetçilik dediğinizde, burun kıvıranlardır çünkü onlar! Halkçılık
dediğiniz de ise; ‘bu milletin yüzde altmışı aptaldır’ diyenlerdir! Yani
bana en çok kızanlar, elitist Atatürkçülerdir; ki onlar masonik
örgütlerin yetmiş yıldır şekillendirmeye ve olabildiğince etkisiz hale
getirmeye çalıştığı ‘sahte Atatürkçülük’ün etkisi altında kalmış
zavallılardır!
Bir de bana gelen eleştirilerden biri olan;
‘Atatürk her kesimle işbirliği yapmıştır, siz neden karşı çıkıyorsunuz’ a
gelelim! Şimdi bu yanılgıya herkes düşüyor olabilir; birincisi ben
işbirliğine karşı değilim! Bir Kemalist olarak; gerçek bir Müslüman’la,
gerçek bir Ülkücüyle ve gerçek bir Sosyalistle işbirliği yapabilirim. Bu
vatanı ve memleketi seven herkesle omuz omuza verebilir, onların yerine
ölebilirim de! Ama mesele, sahte dincilerle ya da sahte Atatürkçülerle
işbirliğine gelince ben yokum! Çünkü benim davamda; her yol mubah
anlayışı yoktur! Temiz, tertemiz bir davadır bu ‘Dava’! Kimsenin
kirletmesine izin vermem, verenlerle de her şekilde hesaplaşırım…
İkincisi ise; Atatürk, herkesle değil, vatanını ve milletini sevenlerle
işbirliği yapmıştır! O yüzden; ‘Atatürk her kesimle işbirliği yaptı’
masalına inanmayın!
Davayı artiz mektebine çevirenler ile
Cumhuriyet Mitinglerindeki o coşkuyu AKP’ye oy olarak döndürenlerin
dayanılmaz hafifliği ve Moğolların istilasıyla sarsılan güvenin yeniden
inşası; bize vakit kaybettiriyor, hala göremiyor ve duyamıyorsanız yuh
olsun, yuhlar olsun size!
Kıbrıs’ta Denktaş’ı değil de Annan
Planını destekleyenleri bize karşı Atatürkçü diye savunan ve bizi değil
de onları Atatürkçü sayan zihniyet var oldukça ve piyasada Atatürkçü
diye fiyaka attıkça ve tüm bunlara rağmen hala Atatürkçüyüm diyenlerce
kabul gördükçe ümitsizliğe kapılmıyor değilim. Oysa ‘Dava’, sadece altı
ok’u kabul etmek ve sahip çıkmak kadar kolay ama içine sızan ihaneti
görebilmek kadar zordur! İşte bu zorluğu aşmanız için yazarken her türlü
saldırıya maruz kalmamız kaçınılmazdır. ‘’Bize sahip çıkın, biz siziz’’
isimli yazımda da bahsettiğim gibi, artizlerin, soytarıların ve
sıkıştığında Atatürkçü olanların medyatik söylemlerine değil, bu davaya
her şeyini verenlerin yanında olun! Biz siziz, bize sahip çıkın! Çünkü
biz halkız!.. Ve kazanacağız!
Seçimlerle ilgili bir tahminde
bulunmadan, seçim sonrası için birkaç şey söyleyeceğim! Seçim ertesi
Güneydoğumuzda halk ayaklanması tezgahı sergilenecektir! Polis gücünün
şu ana kadar etkisiz kaldığı bir gerçektir. Bu etkisiz kalış; aslında
seçim ertesi tezgâhlanan büyük isyanın elebaşlarının yakalanmaması
demektir ve ‘polis’ birilerince kullanılmaktadır! Yani devlet gücünün
burada etkisiz kaldığı fikri beyinlere kazınmakta ve olası ayrılma
fikrinin uygulama aşamasına geldiği açıkça görülmektedir. Devlete açıkça
küfür eden belediye başkanları koltuklarında oturmakta, her türlü
ayrılıkçı hareket önderi ‘insan hakları’ dümeniyle korunup kollanmakta,
Kürdistan bağıra-bağıra gelmektedir!
Burada hedef Türklük ve Türklerdir!
Türkleri
emperyal amaçları için yeterince kullanamayacağını anlayan AB-D, Türk
İslam sentezinden vazgeçmiş, Kürt İslam Faşizmine destek vermiştir!
Bu
oyunun uygulama aşamasında yurtsever Kürtlerin uyanık olması ve bu
oyuna son vermek için bizlerin yanında yer alması, üzerinde önemle
durulması gereken olmazsa olmaz bir gerçektir! Kürt halkının geleceğini
düşünen her Kürt, kendi halkını uyarmalı ve ihanet içinde olanlara karşı
yurtsever cephede yer almalıdır. İşte işbirliği böyle yapılır!
Her
bir gerçek Müslüman, İslam’ın en büyük düşmanı ABD’de zıkkımlanan,
Irak’ta katledilen 1,5 milyon Müslüman’ın kanından sorumlu olanların
gerçek yüzünü görüp yurtsever cephede yer almalıdır! İşte işbirliği
böyle yapılır!
Gerçek bir sosyalist devrimci, emperyalizmin
hedefinde yer alan ülkesini savunmak için, devşirilmiş fikirlere değil;
Mustafa Kemal’in devrimci fikirlerine can verip, yurtsever cephede yer
almalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!
Ve gerçek bir ülkücü,
‘dini hassasiyet’ teraneleriyle etkisiz kılınmışlığının farkına varıp,
yurtsever cephede safını tutmalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!
Biz
belki Samsun’a çıkmayacağız; ama kimse sanmasın ki oturup da
bekleyeceğiz! Bizimkisi STK olmayacağı kesin! İşte ben o zaman göreceğim
gerçek Kemalistleri ve o zaman hesaplaşacağız davaya ihanet edenlerle!
Düşman zaten belli! Azıcık tarih bilgisi olan bilir; Türkler kazanır!
Biz bu savaşı, mecbur bırakıldığımız bu kirli savaşı da kazanacağız;
belki başında belki sonunda öleceğim ama ‘Dava’ kazanılacaktır! And
olsun!.. Biz daha başlamadık ve iddia ediyorum on yurtsever bu işi
halleder, emin olun ve ümitsizliğe kapılmayın! Onlar şimdi beni
duyuyorlar!
Biz, gecenin sessizliğinde çıt çıkarmıyorsak, uyuyan
bebeklerimizin uykuları bölünmesin diyedir! Ve hiç yokuz gibi görünsek
de; çokuz… Benim sesimi kesebilirler, olsun; bin yıldır bağırıyorum,
çığlığım yankılandığında sesime gelenleri bin yıldır tanıyorum ve bu
ihaneti yapanların dedelerini biliyoruz, torunları bize vız gelir!
Önce
Kemalizm’in içine sızan ihanet temizlenecek ve masonik yapılanmanın
beli kırılacaktır! Mustafa Kemal 1935 de bunu yaptı, şimdi sıra bizde!
‘Dava’nın içi temizlenmeden dışını temizlemek imkânsızdır; işte bu
yüzden tüm Kemalistler uyanık ve şüpheci olmak durumundadır! Bunun için
de kimleri okuyup kimleri takip ettiklerini iyi düşünmeli, en az Atilla
İlhan kadar bilge, Uğur Mumcu kadar gözü pek olmalıdırlar!
Her zaman Türkler kazanır!
Cem Yağcıoğlu - 18 Nisan 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder