16 Kasım 2011 Çarşamba

Her zaman Türkler kazanır!

Her zaman Türkler kazanır!

Gece, ben ve gölge ve sessizlik ve eğreti zaman kırıntıları eşiğinde unutulmuş sıfatlarla sohbetler ederken biz-bize; kimseler anlamazdı, göz kırparken özgürlüğün kalesine! Işık; sönmüş bir volkanın yüreğinde yatıyor, derken; tepelerden medet umanlarca darp edilmişliğin yaraladığı yüreğimden, gözlerime dolanan nem ve kırgınlığın en onulmaz teranelerindeyken; kurşun! İlk kurşundu böğrüme saplanan!


Vurdular beni!..

Oysa ben senin kapı komşunun oğlu, aynı mahallede top oynadığın arkadaşın değil miydim? Ben senin, en umutsuz olduğun vakitlerde, en savunmasız kaldığın anlarda yardımına koşan, her seferinde senin yerine dayak yiyen, ben değil miydim?..

Çakallar sarmışken dört bir yanımı, hani aslandın sen! Nerelerdeydin? Kükresen yeterdi! Pusup sindin… Seni yalancıktan Kemalist seni… Bunlar içimden geçen kurşunun tüten dumanlarıydı, paylaşmak istedim…


Gelelim konumuza:

Konumuz; ulusalcılığın yükselen değer olduğu günümüzde, türeyen veya türetilen medyatik Kemalistler! İşte tehlikenin en dayanılmaz kılındığı an, işte bu andır. Ki bu an; kulaktan dolma ve sadece ‘laik’ olma ile sınırlandırılmış ‘Atatürkçülüğün’ yavaş-yavaş Fransız laisizminin değil de, İngiliz seküler laisizminin etki alanına sokulması ve tüm bunlar olurken de ‘Atatürkçüler(!)in ayakta uyumasıdır! Uzun zamandır sosyal paylaşım sitelerinde Atatürkçü olduğunu iddia edenlerin beğeni listelerini inceliyorum ve inanın bana akla zarar isimlerle karşılaşıyorum. Lale Mansur’u beğeni listesine eklemiş Atatürkçü(!)ler bile var, gerisini siz düşünün!

Devşirilmişliğin din olgusu içinde yarattığı erozyonu açıkça görenler ve buna lanet okuyanlar; her nedense, Atatürkçülüğün 11 Kasım 1938 den bu yana nasıl erozyona uğradığını ya da uğratıldığını ve tabi ki bugün en üst seviyede devam ettiğini kabul etmemektedirler. Bu kabul etmeyişin arkasında yatan neden ise; ‘altı ilke’nin sadece ‘laik’lik penceresi dışında algılanamıyor olmasıdır ve bu algıyı yaratan ise; medyanın o çok önde gelen ve habire ödüllere boğulan isimleridir! Ki bunların çoğu, tam da bu zamanlar toplumun önüne Atatürkçü(!) kimlikleriyle çıkmaya başlamışken, Dava’dan bi haber Atatürkçü(!)lerin nasıl bir ‘’tezgâh’’a geldiklerini anlaması oldukça güç görünmektedir! Biz bunları anlatınca, bizi suçlamaları da doğaldır!
Bugün bir Türk’ün sahibi olduğu bir yerde değil de yabancı zincir mağazalarda kahve içenlerin çoğuna gidin sorun, size Atatürkçü(!) olduklarını söyleyecektirler! İşte durum bu kadar vahimken ve biz bunları anlatırken sesimizi kesenler; hangi davaya hizmet ettiklerini ileride çok daha iyi anlayacaktırlar! Bugüne kadar hiçbir ulusal oluşumda yer almamış, bir gün bile Atatürk’ten bahsetmemiş ‘artist’ bozmaları; bugün utanmadan bu oluşumlara destek verdiklerini açıklamaktadırlar ve fotoğraf karesi içine kafalarını sokmaktadırlar! İşin en acı tarafı; dün Ahmet Kaya’yı anma etkinliklerinde konser veren ‘Moğollar’ adlı gurup, bugün Kemalist oluşumların düzenlediği toplantılarda boy göstermekte ve biri de çıkıp; ‘yahu kardeşim, bu kadar da ahmaklık olmaz’ dememektedir! ‘’Tezgah’’ ince-ince döşerken taşlarını, üzerinde emekleyenlerin bir şeylerden haberi olmaması doğaldır; ancak, bu kadarı da olaydır! Olmuyorsa, daha bir olaydır! Bu da, vahametin ve aymazlığın geldiği son noktadır!

Seksen yıldır güç birliği yapmayanların, her seçim öncesi apar-topar bir araya gelmelerini eleştirirken, oluşum içersinde yer alanlar açısından değil de, oluşuma dışarıdan destek verenlerin açısından eleştiriyoruz! Yoksa bu oluşumda yer alan ter-temiz isimlerin biz de arkasında ve yolundayız! Ancak seçim sisteminin, bağımsız adaylar seçilemediği takdirde AKP lehine işleyeceği fikrimizi de halkımıza söylemekle yükümlüyüz!

Belli zamanlarda benim Atatürkçülüğümü sorgulamaya kalkanlar ve neden hep bu konuyu işlediğime kafayı takanların pek çoğu ‘laik’(!) Atatürkçüdür(!).. Milliyetçilik dediğinizde, burun kıvıranlardır çünkü onlar! Halkçılık dediğiniz de ise; ‘bu milletin yüzde altmışı aptaldır’ diyenlerdir! Yani bana en çok kızanlar, elitist Atatürkçülerdir; ki onlar masonik örgütlerin yetmiş yıldır şekillendirmeye ve olabildiğince etkisiz hale getirmeye çalıştığı ‘sahte Atatürkçülük’ün etkisi altında kalmış zavallılardır!

Bir de bana gelen eleştirilerden biri olan; ‘Atatürk her kesimle işbirliği yapmıştır, siz neden karşı çıkıyorsunuz’ a gelelim! Şimdi bu yanılgıya herkes düşüyor olabilir; birincisi ben işbirliğine karşı değilim! Bir Kemalist olarak; gerçek bir Müslüman’la, gerçek bir Ülkücüyle ve gerçek bir Sosyalistle işbirliği yapabilirim. Bu vatanı ve memleketi seven herkesle omuz omuza verebilir, onların yerine ölebilirim de! Ama mesele, sahte dincilerle ya da sahte Atatürkçülerle işbirliğine gelince ben yokum! Çünkü benim davamda; her yol mubah anlayışı yoktur! Temiz, tertemiz bir davadır bu ‘Dava’! Kimsenin kirletmesine izin vermem, verenlerle de her şekilde hesaplaşırım… İkincisi ise; Atatürk, herkesle değil, vatanını ve milletini sevenlerle işbirliği yapmıştır! O yüzden; ‘Atatürk her kesimle işbirliği yaptı’ masalına inanmayın!

Davayı artiz mektebine çevirenler ile Cumhuriyet Mitinglerindeki o coşkuyu AKP’ye oy olarak döndürenlerin dayanılmaz hafifliği ve Moğolların istilasıyla sarsılan güvenin yeniden inşası; bize vakit kaybettiriyor, hala göremiyor ve duyamıyorsanız yuh olsun, yuhlar olsun size!

Kıbrıs’ta Denktaş’ı değil de Annan Planını destekleyenleri bize karşı Atatürkçü diye savunan ve bizi değil de onları Atatürkçü sayan zihniyet var oldukça ve piyasada Atatürkçü diye fiyaka attıkça ve tüm bunlara rağmen hala Atatürkçüyüm diyenlerce kabul gördükçe ümitsizliğe kapılmıyor değilim. Oysa ‘Dava’, sadece altı ok’u kabul etmek ve sahip çıkmak kadar kolay ama içine sızan ihaneti görebilmek kadar zordur! İşte bu zorluğu aşmanız için yazarken her türlü saldırıya maruz kalmamız kaçınılmazdır. ‘’Bize sahip çıkın, biz siziz’’ isimli yazımda da bahsettiğim gibi, artizlerin, soytarıların ve sıkıştığında Atatürkçü olanların medyatik söylemlerine değil, bu davaya her şeyini verenlerin yanında olun! Biz siziz, bize sahip çıkın! Çünkü biz halkız!.. Ve kazanacağız!

Seçimlerle ilgili bir tahminde bulunmadan, seçim sonrası için birkaç şey söyleyeceğim! Seçim ertesi Güneydoğumuzda halk ayaklanması tezgahı sergilenecektir! Polis gücünün şu ana kadar etkisiz kaldığı bir gerçektir. Bu etkisiz kalış; aslında seçim ertesi tezgâhlanan büyük isyanın elebaşlarının yakalanmaması demektir ve ‘polis’ birilerince kullanılmaktadır! Yani devlet gücünün burada etkisiz kaldığı fikri beyinlere kazınmakta ve olası ayrılma fikrinin uygulama aşamasına geldiği açıkça görülmektedir. Devlete açıkça küfür eden belediye başkanları koltuklarında oturmakta, her türlü ayrılıkçı hareket önderi ‘insan hakları’ dümeniyle korunup kollanmakta, Kürdistan bağıra-bağıra gelmektedir!

Burada hedef Türklük ve Türklerdir!

Türkleri emperyal amaçları için yeterince kullanamayacağını anlayan AB-D, Türk İslam sentezinden vazgeçmiş, Kürt İslam Faşizmine destek vermiştir!

Bu oyunun uygulama aşamasında yurtsever Kürtlerin uyanık olması ve bu oyuna son vermek için bizlerin yanında yer alması, üzerinde önemle durulması gereken olmazsa olmaz bir gerçektir! Kürt halkının geleceğini düşünen her Kürt, kendi halkını uyarmalı ve ihanet içinde olanlara karşı yurtsever cephede yer almalıdır. İşte işbirliği böyle yapılır!

Her bir gerçek Müslüman, İslam’ın en büyük düşmanı ABD’de zıkkımlanan, Irak’ta katledilen 1,5 milyon Müslüman’ın kanından sorumlu olanların gerçek yüzünü görüp yurtsever cephede yer almalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!

Gerçek bir sosyalist devrimci, emperyalizmin hedefinde yer alan ülkesini savunmak için, devşirilmiş fikirlere değil; Mustafa Kemal’in devrimci fikirlerine can verip, yurtsever cephede yer almalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!

Ve gerçek bir ülkücü, ‘dini hassasiyet’ teraneleriyle etkisiz kılınmışlığının farkına varıp, yurtsever cephede safını tutmalıdır! İşte işbirliği böyle yapılır!

Biz belki Samsun’a çıkmayacağız; ama kimse sanmasın ki oturup da bekleyeceğiz! Bizimkisi STK olmayacağı kesin! İşte ben o zaman göreceğim gerçek Kemalistleri ve o zaman hesaplaşacağız davaya ihanet edenlerle! Düşman zaten belli! Azıcık tarih bilgisi olan bilir; Türkler kazanır! Biz bu savaşı, mecbur bırakıldığımız bu kirli savaşı da kazanacağız; belki başında belki sonunda öleceğim ama ‘Dava’ kazanılacaktır! And olsun!.. Biz daha başlamadık ve iddia ediyorum on yurtsever bu işi halleder, emin olun ve ümitsizliğe kapılmayın! Onlar şimdi beni duyuyorlar!

Biz, gecenin sessizliğinde çıt çıkarmıyorsak, uyuyan bebeklerimizin uykuları bölünmesin diyedir! Ve hiç yokuz gibi görünsek de; çokuz… Benim sesimi kesebilirler, olsun; bin yıldır bağırıyorum, çığlığım yankılandığında sesime gelenleri bin yıldır tanıyorum ve bu ihaneti yapanların dedelerini biliyoruz, torunları bize vız gelir!

Önce Kemalizm’in içine sızan ihanet temizlenecek ve masonik yapılanmanın beli kırılacaktır! Mustafa Kemal 1935 de bunu yaptı, şimdi sıra bizde! ‘Dava’nın içi temizlenmeden dışını temizlemek imkânsızdır; işte bu yüzden tüm Kemalistler uyanık ve şüpheci olmak durumundadır! Bunun için de kimleri okuyup kimleri takip ettiklerini iyi düşünmeli, en az Atilla İlhan kadar bilge, Uğur Mumcu kadar gözü pek olmalıdırlar!


Her zaman Türkler kazanır!

Cem Yağcıoğlu - 18 Nisan 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder