10 Mart 2012 Cumartesi

Ben bir sıçandan daha değerli değilim, siz de öyle… ‘TÊZGÂH’ (7) Cem Yağcıoğlu





Konuya biraz daha geniş bir açıdan yaklaşalım, iz-düşümüne bakalım; piyasada cirit atan entel-dantel takımının hep sahip çıktığı ya da sahip çıkar göründüğü ve fakat perde arkasının, hiç de öyle olmadığı gerçeğine ilişkin detayları verelim; biraz ufuk açalım…

Mesela hepsi birden Ermeni olanların, hepsi birden Hrant olanların aslında hiçbir şey olmadıklarını ve hatta ‘şey’ bile olmadıklarını… açarak yazalım.

İnsanî yardım vakıfları adı altında iş yaptıklarını sanan ‘aktivist’ bozmalarının aslında dünyadan bî haber yaşayan ve aldıkları gaza göre hareket eden mutantlardan başka bir şey olmadıkları… gerçeğini yüzlerine vuralım.

Sosyalist geçinip evrensel düşünceye hizmet ediyor zannıyla emperyalistlerin ‘böl-parçala-yönet’ tuzağına balıklama dalan ve ‘halkların kardeşliği’ masalıyla uyutulduğunun ayırdına varamayacak kadar saflığın sınırlarını zorlayanların ve tüm bunları yaparken ‘devrimci’ kimliğe sahip olduğunu sanan avanakların, aslında sür-realist tablolarda fırça izi olmanın dışında bir işe yaramadıklarını… kulaklarına fısıldayalım.

Bir de hayvan sever kimliğiyle Atatürkçülük oynayan yazarlar var; ki onlara kalırsa, onlardan başka hayvan seven yok, onlardan başka kadından anlayan yok ve onlardan başka edebiyat yapabilen yok! Ben onlara ‘kıçımın kenarları’, diyorum; eşim kızıyor, ‘değmez’ diyor!.. 

Uğur Dündar’dan medet uman Atatürkçüler var, biliyor musunuz? Adına sayfa bile açmışlar, evet-evet aynen öyle; oysa ki CHP’yi YCHP haline getiren Kılıçdaroğlu’nu parlatan, medya önünde allayıp pullayan; yani kısacası CHP’nin; aslında olmayan; ama varmış sanılan Kemalist kimliğinin bile ortadan yok olmasını sağlayan adamdır Uğur Dündar efendi! Yıllarca Doğan Grubunun himayesinde gariban fırıncıların korkulu rüyasıydı! Hamam böceklerinin belalısı!..

Levent Kırca’yla, Müjdat Gezen’i saymıyorum…

Haldun Dormen efendi, Kürtçe bir oyun sahnelemeyi düşündüğünü ve bunun için, ‘’barışa bir taş da ben atayım dedim’’ dediğini bilmeyeniniz çoktur ve aynı Haldun Dormen ne hikmetse ‘Kemalist’ ve ‘ulusalcı’ sanılan ‘Aydınlık’ gazetesinde kendisine yer bulurken, pek çok gerçek Kemalist yazarın yazacak yer bulamadığı şu ortamda, biz daha ne diyelim! Ben daha ne diyeyim..

Ulusal Dava’yı tek başına sosyal paylaşım alanlarından ibaret görenlerin en büyük yanılgısı, halkın bir şeyden habersiz olduğunu düşünmeleridir; ki asıl büyük yanılgı budur ve işin en acı yanı; üç-beş siyasi cümle kurabilen, iki-üç yazı paylaştığında sorumluluğunu yerine getirmiş zannedenlerin zır-cehaletlerinin âyan-beyan ekranlardan taştığıdır! Belli bir gürûh tarafından kasıtlı olarak üç-beş kişi üzerinden ayağa kaldırılmaya çalışılan davanın, hiçbir zaman gerçek ‘DAVA’ ile alakası olmadığını hep yazdık, yazmaya da devam edeceğiz ve tehlikenin burada olduğu gerçeğini bir gün herkes anlayacak, bizimkisi geç kalmamak için atılan çığlıklardan başka bir şey değildir, ses tellerimiz yırtılana değin…

Atatürkçülüğün, strateji bilgisi gerektirdiğini defalarca yazdık, dile getirdik; ancak bundan çok daha önemli olanın dürüstlük olduğunu satır aralarında hep verdik, anlatmaya çalıştık, işte bu yüzden kimleri okunduğunuz, kimleri takip ettiğiniz ve kimlere adam sıfatı verdiğiniz, ‘DAVA’nın geleceği açısından çok önemli; çünkü yanlış iz üzerinde varacağınız yer, illa ki varmak istediğiniz o yer olmayacaktır ve kaybettiğiniz vakit ise, sizden sonra gelecek olanların felaketi olacaktır!.. Doğru kişi ve doğru örgütlenme olmadığı takdirde harcanmış olan yılların telafisi olsa da; yitirilmiş olan bilincin ve ortaya çıkan hayal kırıklığının insan ruhu üzerinde bırakacağı ‘yenilgiyi kabul’ durumu ve bunun sonucu olarak küresel çetenin etkisiyle filizlenen yeni nesillerin geçmişle olan bağının koparılması ve bulunulan ortama kendiliğinden adapte olma hali, insan neslinin sonu demektir! Cümleyi tekrar okuyunuz!..

‘İnsan neslinin sonu’ tanımını cümleyi etkili kılmak için kullanmadım; aynen öyle, bilinen dinler tarihinden çok öncelerinden itibaren ve bugün, kutsal addedilenleri de dâhil, bir garip ‘tezgâh’ içersinde ve inanın ya da inanmayın ‘Tanrı’ olgusu kalkan kılınarak insan nesli hem derin bir korku ile hem de bilinmezliğin kutsallaştırılması suretiyle -sonsuz saadet- yoksulluğa razı gelmeye zorlanmakta ve ‘gen’ oynamaları ile de süregelen evrim sürecinden koparılmaya çalışılmaktadır! Ve bu illegalite, ‘bilim’ adı altında insanlığa yutturulmaktadır..

Bu geniş açıdan konuyu ele aldıktan sonra… Türkiye ve Türk kimliğinin tarihsel süreçteki önemi, geleceğe dair olan öneminden fazla değildir; zira, tarihin pek çok döneminde etkin ve hayati rol oynayan Türk insan, Müslümanlığa geçiş sürecinde yaklaşık üç yüz yıl Arap istilâcılarca katliamlara maruz kalmıştır. Akabinde ise Hıristiyan ve Musevi istilâcılar tarafından  ‘Haçlı Seferleri’ vasıtasıyla kuşatılmış ve bugüne değin uzanan süreç içersinde tarih sahnesinden silinmeye çalışılmıştır; ki bunun kökeninde yatan asıl gerçek saklıdır!

Saklı gerçek! Bazı ipuçları elimde olsa da henüz bir netlik sağlayamadığım için ‘’Tezgâh’’ isimli kitap çalışmamın son bölümünde bunun tahlilini yapmaya çalışacağım; sonrası değerli Türk tarihçilerinin katkılarıyla zaten şekillenecektir. Şunu iyi biliniz ki; tarih ‘Batı’nın yazdığı gibi değildir; çünkü insanlık tahinin hiçbir döneminde ‘Batı’ yoktur; bunu, onların müzelerini gezdiğinizde, sergilenen eserlerin tümüne yakınının çalıntı olduğu gerçeği ile yüzleştiğinizde daha iyi anlarsınız.

Amerika’yı Kristof Kolomb keşfetmedi; çünkü kıtada yaşayan insan toplulukları zaten vardı, bu sözde keşif, şu an adına ‘Yeni Dünya Düzeni’ denilen sistemin ağa babalarından birinin Kristof Kolomb olduğu gerçeğinin bir başka yüzüdür! Bir Kolomb uzmanı olan  Consuelo Varela, Kolomb hakkında aynen şunları söylüyor; ‘’Kolomb Eski Ahit'i (Tevrat) neredeyse ezbere bilirdi. Aynı sosyal sınıfa mensup bir Katolik için böyle bir şey sözkonusu olamazdı. Üstelik ünlü gemicinin en büyük düşü Kudüs Tapınağı'nı yeniden inşa etmekti. Oysa Katolik kilisesine göre, İsa Yahudileri lanetlemişti, Tapınak bir daha asla inşa edilemeyecekti.’’ Bugünkü küresel sermayenin sahiplerine baktığınızda, Katolik bilinen Kolomb’un aslında diğerleri gibi ‘Musa’nın çocuklarından biri’ olduğunu görebilirsiniz ve temeldeki amacı ise İspanya’dan kovulan Yahudi’lere yeni bir yurt bulmaktı. Bu iddia, Yahudi tarihçi Simon Wiesenthal’a aittir.

Konu dağılmış gibi gözükse de aslında temel olarak aynı çizgi üzerinde olduğumuzdan kuşkunuz olmasın; zira Atatürk’ün 1935’de mason localarını kapatması dahî, iz-düşümsel olarak konuyla bire-bir bağlantılıdır ve bazı şeriatçı yapılanmaların ‘Atatürk masondu’ demelerinin içersinde yatan gerçek de; Hıristiyanlığa sızan Yahudi tarikatlarının, aynı şekilde bazı Müslüman tarikatlarına da sızdığı gerçeğiyle direkt olarak ilişkilidir!  Bu açıdan kendisini iyi ve samimi Müslüman olarak tarif edenlerin, bu tür sızmalar karşısında çok dikkatli olmaları, kendi düşünselleri açısından ve ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir!

Masonik yapılanmaların en önemli taktiği, halkta yaygın olarak görülen mason karşıtlığını kullanmak için, kendilerine karşı olanların ve düşmanlarının ‘mason’ olduğunu fikrini belli şekillerde yaymaktır; yani kendi sıfatlarını karşıtlarına yükleyerek, düşmanlarının halk nezdinde gözden düşmesini sağlamaktır ve bu geleneksel bir ‘Yahudi taktiği’dir; kökenine indiğinizde kabalist düşüncenin izlerini görürsünüz…

İşte bu yüzden ‘DAVA’nın gerçek Kemalist’lerce sürdürülüyor olması, ülkenin ve Türk Tarihinin geleceği açısından çok, hem de çok önemlidir!

Bindiğiniz araba son model olabilir, çok hızlı olabilir; fakat sizi gideceğiniz yere götürmeyebilir ve hatta felaketiniz de olabilir; işte bu yüzden doğru bindiğiniz bir araba külüstür de olsa, yavaş gidiyor olsa da, varacağı yer, gideceğiniz yer ise; çile çekmeye değer! Doğru tercihler ve doğru bilgi ‘DAVA’nın geleceği açısından önemlidir; ancak, doğru bilgiyi okuyabilmek ve yorumlamak ve hayata geçirmek, yukarıda da dediğimiz gibi strateji yani öngörü ile mümkündür, hamâset içermez!..

Bugün ülkemizde hemen hemen her alanda görülen ‘yanıltıcı haber’ ve ‘maksatlı haber’ gerçeğinin bilincinde olarak olayları okumak ve süzmek ve saf bilgiye ulaşmak, sanıldığı kadar kolay değildir…

Bugün bu ülkede ‘Türk’ tarihinin en büyük ihanetlerinden biri yaşanmaktadır; bunu bir tarafa ayırınız! Şimdi her yazı ve her söylemde bunu dile getirmek mi önemlidir; yoksa bu büyük ihanete karşı doğru bilgi ve doğru örgütlenmeyle mücadeleye başlamak mı?

İki tane ABD’li askerin başına çuval geçirebilirsiniz!
İki tane İsrail’li görevliye yumurta atabilirsiniz ve hatta onlardan omlet bile yapabilirsiniz!
Hadi iki tane NATO görevlisine de domates fırlattığınızı varsayalım!..

TELEKOM! Gitti mi? Gitti!..
TEKEL! Gitti!
Limanlar! Gitti!
Sümerbank, v.s.. Gitti!
Bankalar, fabrikalar, rafineriler!.. Listeyi internette bulabilirsiniz…

Adamlar çuvala, yumurtaya razı zaten ve hatta halkın gazı bu şekilde alındığı için bizim gençler yapmasa bile, Sorozun çocukları devreye sokulabilirdi! Dünya kadınlar gününde FEMEN denen Soroz kızlarının devreye girmesi gibi!..

Bu yüzden ‘DAVA’nın liderliğine soyunmaya kalkanların aklını başına alması esas olandır; bu milletin yetmiş yıldır alına-alına gazı mazı kalmamıştır ve bu millet; facebook denen paylaşım ortamında Atatürkçülük oynayanlardan da ibaret değildir! Atatürkçülüğü elitize etmeye kalkan ve kendilerini sokaktaki insandan daha zeki ve daha bilgili sanan, fazladan iki kitap okumuş tiplerin çokluğu internet ortamında açıkça görülmekte iken şunu bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum; bu ‘DAVA’nın, kendisini Türk kimliğiyle tarif edebilen herkese ihtiyacı vardır; ki kişi zengin veya fakir olabilir, kişi, inanan ya da inanmayan olabilir, erkek, kadın veyahut gay-lezbiyen olabilir, her kim olursa olsun tercihleri kendisine, içersinde hissettiği vatan ve memleket aşkı ‘DAVA’ya aittir! Bu aşka ipotek koymak, kimsenin haddi değildir!

Bu ‘DAVA’, üç-beş kokonanın ve de üç-beş sanatçı bozmasının değil, Türk Milleti’nin onur ‘DAVA’sıdır! Bu onur, tarihin başlangıcından itibaren insanlığa ait olan onurdur; ki bu onur, hiçbir canlıyı bir diğerinden üstün görmeme onurudur, Dünya; yaşayan tüm canlıların ortak yurdudur!..

Ben bir sıçandan daha değerli değilim, siz de öyle…



3 yorum:

  1. Çok güzel yazmışsınız sağ olun!
    Klavyenize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Kitabınızı merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil
  3. entel dantel elitist sığırları anlatan yazınız güzel bayım

    YanıtlaSil