Konuya biraz daha geniş bir açıdan yaklaşalım, iz-düşümüne
bakalım; piyasada cirit atan entel-dantel takımının hep sahip çıktığı ya da
sahip çıkar göründüğü ve fakat perde arkasının, hiç de öyle olmadığı gerçeğine
ilişkin detayları verelim; biraz ufuk açalım…
Mesela hepsi birden Ermeni olanların, hepsi birden Hrant
olanların aslında hiçbir şey olmadıklarını ve hatta ‘şey’ bile olmadıklarını…
açarak yazalım.
İnsanî yardım vakıfları adı altında iş yaptıklarını sanan
‘aktivist’ bozmalarının aslında dünyadan bî haber yaşayan ve aldıkları gaza
göre hareket eden mutantlardan başka bir şey olmadıkları… gerçeğini yüzlerine
vuralım.
Sosyalist geçinip evrensel düşünceye hizmet ediyor zannıyla
emperyalistlerin ‘böl-parçala-yönet’ tuzağına balıklama dalan ve ‘halkların
kardeşliği’ masalıyla uyutulduğunun ayırdına varamayacak kadar saflığın
sınırlarını zorlayanların ve tüm bunları yaparken ‘devrimci’ kimliğe sahip
olduğunu sanan avanakların, aslında sür-realist tablolarda fırça izi olmanın
dışında bir işe yaramadıklarını… kulaklarına fısıldayalım.
Bir de hayvan sever kimliğiyle Atatürkçülük oynayan yazarlar
var; ki onlara kalırsa, onlardan başka hayvan seven yok, onlardan başka
kadından anlayan yok ve onlardan başka edebiyat yapabilen yok! Ben onlara
‘kıçımın kenarları’, diyorum; eşim kızıyor, ‘değmez’ diyor!..
Uğur Dündar’dan medet uman Atatürkçüler var, biliyor
musunuz? Adına sayfa bile açmışlar, evet-evet aynen öyle; oysa ki CHP’yi YCHP
haline getiren Kılıçdaroğlu’nu parlatan, medya önünde allayıp pullayan; yani kısacası
CHP’nin; aslında olmayan; ama varmış sanılan Kemalist kimliğinin bile ortadan
yok olmasını sağlayan adamdır Uğur Dündar efendi! Yıllarca Doğan Grubunun
himayesinde gariban fırıncıların korkulu rüyasıydı! Hamam böceklerinin
belalısı!..
Levent Kırca’yla, Müjdat Gezen’i saymıyorum…
Haldun Dormen efendi, Kürtçe bir oyun sahnelemeyi
düşündüğünü ve bunun için, ‘’barışa bir taş da ben atayım dedim’’ dediğini
bilmeyeniniz çoktur ve aynı Haldun Dormen ne hikmetse ‘Kemalist’ ve ‘ulusalcı’
sanılan ‘Aydınlık’ gazetesinde kendisine yer bulurken, pek çok gerçek Kemalist
yazarın yazacak yer bulamadığı şu ortamda, biz daha ne diyelim! Ben daha ne
diyeyim..
Ulusal Dava’yı tek başına sosyal paylaşım alanlarından
ibaret görenlerin en büyük yanılgısı, halkın bir şeyden habersiz olduğunu
düşünmeleridir; ki asıl büyük yanılgı budur ve işin en acı yanı; üç-beş siyasi
cümle kurabilen, iki-üç yazı paylaştığında sorumluluğunu yerine getirmiş zannedenlerin
zır-cehaletlerinin âyan-beyan ekranlardan taştığıdır! Belli bir gürûh
tarafından kasıtlı olarak üç-beş kişi üzerinden ayağa kaldırılmaya çalışılan
davanın, hiçbir zaman gerçek ‘DAVA’ ile alakası olmadığını hep yazdık, yazmaya
da devam edeceğiz ve tehlikenin burada olduğu gerçeğini bir gün herkes
anlayacak, bizimkisi geç kalmamak için atılan çığlıklardan başka bir şey
değildir, ses tellerimiz yırtılana değin…
Atatürkçülüğün, strateji bilgisi gerektirdiğini defalarca
yazdık, dile getirdik; ancak bundan çok daha önemli olanın dürüstlük olduğunu
satır aralarında hep verdik, anlatmaya çalıştık, işte bu yüzden kimleri
okunduğunuz, kimleri takip ettiğiniz ve kimlere adam sıfatı verdiğiniz, ‘DAVA’nın
geleceği açısından çok önemli; çünkü yanlış iz üzerinde varacağınız yer, illa
ki varmak istediğiniz o yer olmayacaktır ve kaybettiğiniz vakit ise, sizden
sonra gelecek olanların felaketi olacaktır!.. Doğru kişi ve doğru örgütlenme
olmadığı takdirde harcanmış olan yılların telafisi olsa da; yitirilmiş olan
bilincin ve ortaya çıkan hayal kırıklığının insan ruhu üzerinde bırakacağı ‘yenilgiyi
kabul’ durumu ve bunun sonucu olarak küresel çetenin etkisiyle filizlenen yeni
nesillerin geçmişle olan bağının koparılması ve bulunulan ortama kendiliğinden
adapte olma hali, insan neslinin sonu demektir! Cümleyi tekrar okuyunuz!..
‘İnsan neslinin sonu’ tanımını cümleyi etkili kılmak için
kullanmadım; aynen öyle, bilinen dinler tarihinden çok öncelerinden itibaren ve
bugün, kutsal addedilenleri de dâhil, bir garip ‘tezgâh’ içersinde ve inanın ya
da inanmayın ‘Tanrı’ olgusu kalkan kılınarak insan nesli hem derin bir korku
ile hem de bilinmezliğin kutsallaştırılması suretiyle -sonsuz saadet-
yoksulluğa razı gelmeye zorlanmakta ve ‘gen’ oynamaları ile de süregelen evrim
sürecinden koparılmaya çalışılmaktadır! Ve bu illegalite, ‘bilim’ adı altında
insanlığa yutturulmaktadır..
Bu geniş açıdan konuyu ele aldıktan sonra… Türkiye ve Türk
kimliğinin tarihsel süreçteki önemi, geleceğe dair olan öneminden fazla
değildir; zira, tarihin pek çok döneminde etkin ve hayati rol oynayan Türk
insan, Müslümanlığa geçiş sürecinde yaklaşık üç yüz yıl Arap istilâcılarca
katliamlara maruz kalmıştır. Akabinde ise Hıristiyan ve Musevi istilâcılar
tarafından ‘Haçlı Seferleri’ vasıtasıyla
kuşatılmış ve bugüne değin uzanan süreç içersinde tarih sahnesinden silinmeye çalışılmıştır;
ki bunun kökeninde yatan asıl gerçek saklıdır!
Saklı gerçek! Bazı ipuçları elimde olsa da henüz bir netlik
sağlayamadığım için ‘’Tezgâh’’ isimli kitap çalışmamın son bölümünde bunun
tahlilini yapmaya çalışacağım; sonrası değerli Türk tarihçilerinin katkılarıyla
zaten şekillenecektir. Şunu iyi biliniz ki; tarih ‘Batı’nın yazdığı gibi
değildir; çünkü insanlık tahinin hiçbir döneminde ‘Batı’ yoktur; bunu, onların
müzelerini gezdiğinizde, sergilenen eserlerin tümüne yakınının çalıntı olduğu
gerçeği ile yüzleştiğinizde daha iyi anlarsınız.
Amerika’yı Kristof Kolomb keşfetmedi; çünkü kıtada yaşayan
insan toplulukları zaten vardı, bu sözde keşif, şu an adına ‘Yeni Dünya Düzeni’
denilen sistemin ağa babalarından birinin Kristof Kolomb olduğu gerçeğinin bir
başka yüzüdür! Bir Kolomb uzmanı olan Consuelo Varela, Kolomb hakkında aynen
şunları söylüyor; ‘’Kolomb Eski Ahit'i (Tevrat) neredeyse
ezbere bilirdi. Aynı sosyal sınıfa mensup bir Katolik için böyle bir şey
sözkonusu olamazdı. Üstelik ünlü gemicinin en büyük düşü Kudüs Tapınağı'nı
yeniden inşa etmekti. Oysa Katolik kilisesine göre, İsa Yahudileri
lanetlemişti, Tapınak bir daha asla inşa edilemeyecekti.’’ Bugünkü
küresel sermayenin sahiplerine baktığınızda, Katolik bilinen Kolomb’un aslında diğerleri
gibi ‘Musa’nın çocuklarından biri’ olduğunu görebilirsiniz ve temeldeki amacı
ise İspanya’dan kovulan Yahudi’lere yeni bir yurt bulmaktı. Bu iddia, Yahudi
tarihçi Simon Wiesenthal’a aittir.
Konu dağılmış gibi gözükse de aslında temel olarak aynı
çizgi üzerinde olduğumuzdan kuşkunuz olmasın; zira Atatürk’ün 1935’de mason
localarını kapatması dahî, iz-düşümsel olarak konuyla bire-bir bağlantılıdır ve
bazı şeriatçı yapılanmaların ‘Atatürk masondu’ demelerinin içersinde yatan
gerçek de; Hıristiyanlığa sızan Yahudi tarikatlarının, aynı şekilde bazı
Müslüman tarikatlarına da sızdığı gerçeğiyle direkt olarak ilişkilidir! Bu açıdan kendisini iyi ve samimi Müslüman
olarak tarif edenlerin, bu tür sızmalar karşısında çok dikkatli olmaları, kendi
düşünselleri açısından ve ülkemizin geleceği açısından çok önemlidir!
Masonik yapılanmaların en önemli taktiği, halkta yaygın
olarak görülen mason karşıtlığını kullanmak için, kendilerine karşı olanların
ve düşmanlarının ‘mason’ olduğunu fikrini belli şekillerde yaymaktır; yani
kendi sıfatlarını karşıtlarına yükleyerek, düşmanlarının halk nezdinde gözden
düşmesini sağlamaktır ve bu geleneksel bir ‘Yahudi taktiği’dir; kökenine
indiğinizde kabalist düşüncenin izlerini görürsünüz…
İşte bu yüzden ‘DAVA’nın gerçek Kemalist’lerce sürdürülüyor
olması, ülkenin ve Türk Tarihinin geleceği açısından çok, hem de çok önemlidir!
Bindiğiniz araba son model olabilir, çok hızlı olabilir;
fakat sizi gideceğiniz yere götürmeyebilir ve hatta felaketiniz de olabilir;
işte bu yüzden doğru bindiğiniz bir araba külüstür de olsa, yavaş gidiyor olsa
da, varacağı yer, gideceğiniz yer ise; çile çekmeye değer! Doğru tercihler ve
doğru bilgi ‘DAVA’nın geleceği açısından önemlidir; ancak, doğru bilgiyi
okuyabilmek ve yorumlamak ve hayata geçirmek, yukarıda da dediğimiz gibi
strateji yani öngörü ile mümkündür, hamâset içermez!..
Bugün ülkemizde hemen hemen her alanda görülen ‘yanıltıcı
haber’ ve ‘maksatlı haber’ gerçeğinin bilincinde olarak olayları okumak ve
süzmek ve saf bilgiye ulaşmak, sanıldığı kadar kolay değildir…
Bugün bu ülkede ‘Türk’ tarihinin en büyük ihanetlerinden
biri yaşanmaktadır; bunu bir tarafa ayırınız! Şimdi her yazı ve her söylemde
bunu dile getirmek mi önemlidir; yoksa bu büyük ihanete karşı doğru bilgi ve
doğru örgütlenmeyle mücadeleye başlamak mı?
İki tane ABD’li askerin başına çuval geçirebilirsiniz!
İki tane İsrail’li görevliye yumurta atabilirsiniz ve hatta
onlardan omlet bile yapabilirsiniz!
Hadi iki tane NATO görevlisine de domates fırlattığınızı
varsayalım!..
TELEKOM! Gitti mi? Gitti!..
TEKEL! Gitti!
Limanlar! Gitti!
Sümerbank, v.s.. Gitti!
Bankalar, fabrikalar, rafineriler!.. Listeyi internette
bulabilirsiniz…
Adamlar çuvala, yumurtaya razı zaten ve hatta halkın gazı bu
şekilde alındığı için bizim gençler yapmasa bile, Sorozun çocukları devreye
sokulabilirdi! Dünya kadınlar gününde FEMEN denen Soroz kızlarının devreye
girmesi gibi!..
Bu yüzden ‘DAVA’nın liderliğine soyunmaya kalkanların aklını
başına alması esas olandır; bu milletin yetmiş yıldır alına-alına gazı mazı
kalmamıştır ve bu millet; facebook denen paylaşım ortamında Atatürkçülük
oynayanlardan da ibaret değildir! Atatürkçülüğü elitize etmeye kalkan ve
kendilerini sokaktaki insandan daha zeki ve daha bilgili sanan, fazladan iki
kitap okumuş tiplerin çokluğu internet ortamında açıkça görülmekte iken şunu
bir kez daha vurgulamakta fayda görüyorum; bu ‘DAVA’nın, kendisini Türk
kimliğiyle tarif edebilen herkese ihtiyacı vardır; ki kişi zengin veya fakir
olabilir, kişi, inanan ya da inanmayan olabilir, erkek, kadın veyahut
gay-lezbiyen olabilir, her kim olursa olsun tercihleri kendisine, içersinde
hissettiği vatan ve memleket aşkı ‘DAVA’ya aittir! Bu aşka ipotek koymak,
kimsenin haddi değildir!
Bu ‘DAVA’, üç-beş kokonanın ve de üç-beş sanatçı bozmasının
değil, Türk Milleti’nin onur ‘DAVA’sıdır! Bu onur, tarihin başlangıcından
itibaren insanlığa ait olan onurdur; ki bu onur, hiçbir canlıyı bir diğerinden
üstün görmeme onurudur, Dünya; yaşayan tüm canlıların ortak yurdudur!..
Ben bir sıçandan daha değerli değilim, siz de öyle…
Çok güzel yazmışsınız sağ olun!
YanıtlaSilKlavyenize sağlık...
Kitabınızı merakla bekliyorum.
YanıtlaSilentel dantel elitist sığırları anlatan yazınız güzel bayım
YanıtlaSil