17 Ekim 2012 Çarşamba

Tekrarlayan Atatürkçülük ve Yenilgi!.. Cem Yağcıoğlu



Elbette; bazı konuları olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi ele aldığınızda tepki almanız doğaldır; zîrâ genel-geçer kitle hiçbir zaman kendisini herhangi bir eleştiri içinde görmek istemez; kıyıda kalmak ve öylece elleri, ayakları suya batmasın ister. Kendisinin içinde olmadığı eleştirileri ayakta alkışlarken, mevzu dönüp dolaşıp kendisine geliyorsa ya da bir şekilde onu içine alıyorsa, orada da olmak istemez. İşte aydının gerçek görevi, bu hedef kitleyi ele alıp, sonuçları ne olursa olsun doğruyu bağıra-bağıra söylemek ve kabul ettirmektir; aksi halde toplumlar, tekrarlayan süreçleri yaşamaktan kaçamazlar ve her tekrarlayan süreç, bir öncekinden farklı görünse de, aslında nesiller boyu yaşanan karmaşaların temelinde yatan şey, ‘tekrar’lardan öteye geçemez!..
Bugün Türkiye’de yaşanan ve yaşatılan pek çok olayın geçmişle olan ilintisi ve aynılığı Mustafa Kemal Atatürk tarafından çok önceleri görülmüş olup  belli vesîlelerle gelecek nesiller uyarılmıştır. ‘Gençliğe Hitabe’ , ‘Bursa Nutku’ ve daha pek çok örnekleriyle… ‘Nutuk’yaşanılan süreci anlatan bir kitap olma özelliğinden ziyâde; Cumhuriyet’in bir uyarı mekanizması işlevini de görmekte ve ‘tekrar’a düşülmemesi için alınabilecek önlemleri de sıralamaktadır; bu yüzden, kendini ‘Türk’ olarak niteleyen her bireyin, hem çocukları, hem de kendileri için ‘başucu kitabı’ olmalıdır.
Bugün ülkemizde ve elbette Atatürk’ün ölümünden bu yana uygulanagelen sistemin adı bence; ‘tekrarlayan Atatürkçülük’tür!..  Neden ‘tekrarlayan Atatürkçülük’tür derseniz eğer;
çok fazla düşünmeye gerek yoktur; basılı ve görsel yayınlara ve sosyal medyaya bakın; ne demek istediğimi anlayacaksınız. Basit tanımıyla, olanı-biteni tekrarlamak; yani karşı devrim ve işbirlikçilerinin yaptıklarını tekrar-tekrar halkın önüne getirip, ardından çözüm sunmadan sonsuz sayıda haber üretmek ve paylaşmaktır.
‘’Eğitime de el attılar!’’, ‘’Orayı sattılar, burayı yaktılar’’ ya da ‘’şeriat bağıra-bağıra geliyor’’… Bunlara bir de fotoğraf ya da film eklenip sabah-akşam halkın gözünün içine sokulması ve dolayısıyla belli bir süre sonrasında da halkın genel çoğunluğunda gelişen bıkkınlığın ve yılgınlığın doğru bir adres gösterilememesi sonucu yine dönüp dolaşıp aynı adreslere teslimidir tüm bu yaşadıklarımız! İşte ‘’tekrarlayan Atatürkçülük’’ten kastım budur; belki son elli yıldır bu ve benzeri psikolojik harekâtların sonucunu yaşamaktayız. Dikkat ederseniz; yandaş ve de işbirlikçi medya, klişe Atatürkçülüğünü son elli yıldır hiç bırakmamıştır. Her şeyiyle ‘batı’ya ve küresel sermayeye endekslenmiş olan medya -her daim en az bir kişi olmak koşuluyla- kendi içersinde hem Atatürkçü görünen, hem de belli buhran dönemlerinde halkın nabzını tutan ve de gazını alan kişilere yer vermiştir; böylece baskıcı ve işbirlikçi hükümetler, ‘her fikrin özgürce savunulduğu’ savını halka işleyerek puan toplamıştır.
Şâyet dikkatli bir okuyucu ve sözde değil özde bir Atatürkçü iseniz ; dönem-dönem bu tip yazar ve kişilere iktidar baskısı altında kaldığı izlenimi verilmekte ve aynı kişi ve yazarlar hiç de sanıldığı gibi açıkta kalmamakta, çok kısa bir zaman içersinde bir başka kuruluşta kaldıkları yerden devam etmektedirler. İsimlerini vermeye gerek yoktur; pek çoğunuz zaten biliyorsunuzdur!.. İktidarların zaman-zaman ‘mağdur’ rolünü oynadığını hepimiz çok iyi biliriz ve ancak, yine zaman-zaman sert muhalefet yapıyor görüntüsüyle halkın önünde olan kişiler de aynı mağduriyeti yaşıyor imajı verilerek toplumun tüm kesimleri belli bir algı düzeyinde tutulmakta ve genelin bir türlü çözemediği ince bir denge politikası uygulanmaktadır.
Buna son dönemden en iyi örnek; Diyarbakır emniyet müdürünün ‘’…ölen teröristler için ağlamayan insan değildir’’ cümlesine Bülent Arınç’ın katılıp onaylaması ve ertesinde Tayyip Erdoğan’ın ‘’ölen terörist için ağlamayız biz’’ demesi ve arkasından Türk Milliyetçilerini kıskandıracak bir şekilde milliyetçiliğini ilan etmesi… e tabi buna tavuklar bile güler!..
Yukarıdaki paragrafta iki türlü oyun saklıdır; birincisi, Arınç ‘Türk’ kimliği dışında ya da ‘Türk’ kimliğini çok da önemsemeyen, daha ziyâde ‘ümmetçi’ olarak adlandırabileceğimiz bir kesimi hedef almıştır; ki en başından beri aynı kitlenin algı mekanizmasından sorumludur… Tayyip Erdoğan ise; Suriye politikasından sonra halkta belirginleşen kafa karışıklığını bir nebze olsa da milliyetçi bir söylemle yatıştırmak, Barzani ihanetini unutturmak maksatlı çıkış yapmıştır. Görünen yüz budur; Türk halkı artık bunları çok iyi görmektedir!..
Oysa ikinci oyun, birincinin arkasında gizlidir; ‘’iblisin medyası’’!.. Biraz düşünün bakalım…
İkinci oyunun baş aktörü medyanın kendisidir. Arınç’ın donup kaldığı bir ânın fotoğrafını yayınlayarak, kendi görüşlerinin de aslında Tayip Erdoğan’la benzerlik içerdiğini ve hatta en az onun kadar ‘milliyetçi’ bir medya oldukları fikrini işlediler, sanki tam tersi değilmiş gibi!.. Buradan çıkan sonuç şudur; Medya olsun, satılmış siyasetçiler olsun; sıkıştıkları anlarda hem birer milliyetçi(!) hem de Atatürkçü olmaktan imtinâ etmezler! Toplumda oluşan kafa karışıklığının temel nedeni de bu tür operasyonlara mâruz kalıyor olmalarıdır…
‘Tekrarlayan Atatürkçülük’ e dönecek olursak, son elli yıldır medyanın pek çok kolunda, şu an sosyal medya denen ortamlarda dönen haberlere bakmamız gerekir. İşin ilginç yanı; Atatürkçülüğü, sadece ve sadece ‘batı’ yaşam tarzını benimseyen bir felsefeymiş gibi görenlerin kabulüyle ilgilidir. Bu düşüncede olanların sarıldığı ‘laiklik’ ilkesinin, yine o kişilerce yanlış yorumlanması neticesinde ortaya çıkan absürt felsefenin, sokaktaki insanda bıraktığı imaj; ‘batı hayranı, kendi değerlerine yabancı, Türk kültürünü küçümseyen ve her türlü sorunda ‘batı’yı kıstas alan insanlar topluluğu..’ işte bu algının toplumda yarattığı yabancılaşma aynı zamanda ayrışmayı da beraberinde getirmiştir; ki ‘Atatürkçülük’ denen temel yapı, işte bu yüzden bir türlü ‘Kemalist’ ideolojiyi hayata geçirememiştir.
Atatürkçülük ile Kemalizm arasındaki farkı pek çok kereler açıkladım; ancak belli cenah, bu konudaki tespitimi bir türlü kabullenmek istemedi; elbette bunun siyasal ve tarihsel sonuçları vardı. Kemalizm isminin İngilizlerce kullanıldığından yola çıkan sağ görüşlü bazı yazar ve aydınlar, burada takılıp işin özünden uzaklaşmışlardır ve etkileri bugün bile görülmektedir.
Sol kesim derseniz eğer; onlar evrensellik peşinde koşmaktan bugün dahî yorulmamışlar ve tarihin gelmiş geçmiş en önemli ve eksiksiz düşünce sistemi özelliği taşıyan ‘Kemalizm’ e hiçbir zaman sahip çıkmamışlardır. Kemalizm’i ‘burjuva devrimi’ diye suçlayanların, bugün dahî sahip çıktıkları sistemin adı Kemalizm değildir; zîrâ Kemalizm, başka hiçbir düşün sistemiyle açıklanacak bir düşünce ekolü değildir; altı ok, başlı başına insanlığın kurtuluş reçetesidir!
Atatürkçülük adının ne zaman ve ne şekilde ortaya çıktığının ya da çıkartıldığının bilgisine sahip olunmadan sadece ‘Ata-Türk’ ya da içinde ‘Türk’ kelimesi geçtiği için işin özünden kopup şekilciliğe kayan popülist yaklaşımlar, zaman içersinde meyvelerini vermiştir ve hemen hemen sokaktaki herkesin rahatlıkla kendisini ‘Atatürkçü’ olarak adlandırdığı uzunca bir süreçten sonra, sıra ‘DAVA’ nın savunulmasına geldiğinde ortada kimse kalmamıştı! İşte Atatürk’ün ölümünden sonra edilgenleştirilen ve adına Atatürkçülük denen bu yapı çökmüştür!
Evet bugün bu ülkede Atatürkçüler yenilmiştir!
‘’Atatürkçüler yenildi’’ isimli kitabı çıkan sayın Yılmaz Dikbaş’la belki bazı noktalarda farklı düşünüyor olabiliriz; ancak‘Atatürkçüler Yenildi’ ismine itiraz edenlerin mesnetsiz iddiaları kitapta baştan sona çürütülmüştür; evet Atatürkçüler yenilmiştir, ancak Kemalistler her şeyin farkındadır ve tetiktedir!.. Kitap ismindeki ironiyi dahî anlayamayan veyahut anlamaktan aciz kişilerin de tarifi kitapta mevcuttur!
Hem mason, hem rotaryen olanların Atatürkçü olarak topluma lanse edildiği garip bir devrin tanıkları olarak bu kısır döngüden çıkmanın tek yolu; Kemalist felsefeyi, ‘tam bağımsızlık’ başta olmak üzere ‘altı ok’ ilkesinden hareketle, tek başına ‘laiklik’ ya da tek başına ‘milliyetçilik’ olarak değil, bir bütün olarak kavramaktan geçer.
‘Tekrarlayan Atatürkçülük’ konusuna dönersek eğer; ki giremedik hiç –bu da benim yazıya başlarken ne düşündüğümle değil, ne yazdığımla alakalıdır- kısaca, karşı devrim taraftarlarının ve hem Cumhuriyet düşmanlarının, hem de Türk düşmanlarının yaptığı ya da yarattığı etkiyi tekrarlamaktan geçer! Falan şunu yaptı, öteki bunu yaptı, az ötedeki heykeli yıktı, bu taraftaki bayrağı yaktı, eğitimin içine ettiler, sağlık evlere şenlik, köşkten resimler indi, dağlarda çiçekler açtı vesaire.. tekrar-tekrar ve hep tekrar!.. İşte bu ülkede yıllardan beri millete Atatürkçülük adına yapılan ya da yaptırılan eylem biçimi hep bu olmuştur; ‘onlar yaptı, onlar etti!.. ‘
Peki kardeşim; sen ne yaptın! Sen bu ülkede Atatürk adına bir çivi çaktın mı? Sitelerde çay partilerinde, ‘’bu milletten bir b. olmaz’’ demekten başka ne yaptın! Atatürkçülük adına en pahalı kolejler açıldı, hiç itiraz ettin mi? Orman arazileri talan edilirken, madencilik adına dağların delik-deşik edilirken, Karadeniz’de çevre yolu felaketi yaşanırken, emeklin, işçin, çalışanın târumâr edilirken, ikiz yasalar geçerken.. ne yaptın!
Anıtkabir’de şikayetteydin!.. İşte bu yüzden yenildiniz! İşte bu yüzden bugün bu haldeyiz!..
Yatırlara bel bağlayan birilerini eleştirirken, dönüp hiç aynaya baktınız mı? Ülkede bunca olay yaşanırken, Cumhuriyet düşmanları kaleleri birer-birer ele geçirirken, bölünme sesleri ayyûka çıkmışken, anıtlara çelenk bırakmaktan başka ne yaptınız! Her düşünce sahibi sokaklarda tekme tokat birbirlerine girerken, şehit cenazesinde bayrak açan kadın yerlerde sürüklenirken.. neredeydiniz!
Ben söyleyeyim; o bunu yaptı, şu bunu yaptı, öteki bayrağı yaktı, beriki molotof attı, camlar indi, vesaire.. ‘tekrarlayan Atatürkçülük’ peşindeydiniz!..
Bugün bu aşamadan sonra siyasetten ve siyasetçiden medet umar haldeyseniz eğer ve demokrasiyle gelen bu yıkım mimarlarının yine demokrasiyle gideceğini sanacak kadar iyi niyetliyseniz; yenildiniz kardeşim! Sizler, ‘’birilerini destekliyoruz ve seviyoruz’’ diye forumlar düzenlemeye devam edin; o İncirlik Üssü orada durdukça…

O füze kalkanı orada yattıkça…
Ve o NATO subayları general oldukça…
Ve kedilerimize ve köpeklerimize bile sahip çıkamadıkça…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder